- “Ey kara ölüm; nebattan, ilâç olacak otlardan, köklerden, yapraklardan ne yedinse geri ver!” (diye emredilir) 1895
- آن چه خوردی واده ای مرگ سیاه ** از نبات و دارو و برگ و گیاه
- Kardeş, bir an için aklını başına al! Sende de her an hazan ve bahar var.
- ای برادر عقل یک دم با خود آر ** دم به دم در تو خزان است و بهار
- Gönül bahçesinin yemyeşil, terütaze, goncalar, güller, serviler ve yaseminlerle dolu olduğunu gör!
- باغ دل را سبز و تر و تازه بین ** پر ز غنچهی ورد و سرو و یاسمین
- Yaprakların çokluğundan dal gizlenmiş; güllerin fazlalığından kır ve köşk görünmüyor.
- ز انبهی برگ پنهان گشته شاخ ** ز انبهی گل نهان صحرا و کاخ
- Akl-ı Külden gelen bu sözler de, o gül bahçesinin, o servi ve sümbüllerin kokusudur.
- این سخنهایی که از عقل کل است ** بوی آن گلزار و سرو و سنبل است
- Gül olmayan yerden gül kokusu geldiğini, şarap olmayan yerde şarabın kaynayıp coştuğunu hiç gördün mü ki? 1900
- بوی گل دیدی که آن جا گل نبود ** جوش مل دیدی که آن جا مل نبود
- Koku sana kılavuz ve rehberdir. Seni tâ ebedî Cennete ve kevser ırmağına götürür.
- بو قلاووز است و رهبر مر ترا ** میبرد تا خلد و کوثر مر ترا
- Koku, göze ilâçtır, nurunu artırır. Yakup’un gözü, bir kokudan açıldı.
- بو دوای چشم باشد نور ساز ** شد ز بویی دیدهی یعقوب باز
- Kötü koku gözü karartır. Yusuf’un kokusu ise göze nur verir.
- بوی بد مر دیده را تاری کند ** بوی یوسف دیده را یاری کند
- Yusuf değilsen bile Yakup ol; onun gibi matlûbuna erişmek için ağla!
- تو که یوسف نیستی یعقوب باش ** همچو او با گریه و آشوب باش
- Hakîm-i Gaznevî’nin şu nasihatini dinle de eski vücudunda bir yenilik bul: 1905
- بشنو این پند از حکیم غزنوی ** تا بیابی در تن کهنه نوی
- “Naz için gül gibi bir yüz gerek. Öyle bir yüzün yoksa kötü huyun etrafında dönüp dolaşma, nazlanma!
- ناز را رویی بباید همچو ورد ** چون نداری گرد بد خویی مگرد
- Çirkin ve sarı bir yüzün nazı da çirkindir. Gözün hem kör, hem de hastalıklı oluşu müşküldür.
- زشت باشد روی نازیبا و ناز ** سخت باشد چشم نابینا و درد
- Yusuf’a karşı nazlanma, güzellik iddia etme! Yakub’casına niyaz etmek ve ah eylemekten başka bir şey yapma!
- پیش یوسف نازش و خوبی مکن ** جز نیاز و آه یعقوبی مکن
- Dudunun ölümünün manası niyazdı. Sen de niyaz ve yoksullukta kendini ölü yap!
- معنی مردن ز طوطی بد نیاز ** در نیاز و فقر خود را مرده ساز
- İsa’nın nefesi seni diriltsin, kendisi gibi güzel ve mutlu bir hale getirsin! 1910
- تا دم عیسی ترا زنده کند ** همچو خویشت خوب و فرخنده کند
- Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.
- از بهاران کی شود سر سبز سنگ ** خاک شو تا گل برویی رنگ رنگ
- Yıllarca gönüller yırtan, kalplere elem veren taş oldun; bir tecrübe et, bir zaman da toprak ol!
- سالها تو سنگ بودی دل خراش ** آزمون را یک زمانی خاک باش
- Tanrı razı olsun, Ömer zamanında yoksulluk gününde gidip mezarlıkta çenk çalan ihtiyar çalgıcının hikâyesi
- داستان پیر چنگی که در عهد عمر از بهر خدا روز بینوایی چنگ زد میان گورستان
- (Bilmem) işittin mi? Ömer zamanında pek güzel, pek lâtif çenk çalan bir çalgıcı vardı.
- آن شنیده ستی که در عهد عمر ** بود چنگی مطربی با کر و فر
- Bülbül onun sesinden kendini kaybeder; bir namesini dinleyenlerin şevki, yüz misli artardı.
- بلبل از آواز او بیخود شدی ** یک طرب ز آواز خوبش صد شدی
- Meclisleri, cemiyetleri, onun nağmeleri süsler; onun sesinden kıyametler kopardı. 1915
- مجلس و مجمع دمش آراستی ** وز نوای او قیامت خاستی
- Sesi, İsrafil gibi mucizeler gösterir, ölülerin bedenlerine can bağışlardı.
- همچو اسرافیل کاوازش به فن ** مردگان را جان در آرد در بدن
- Yahut İsrafil’e yardım ederdi; onun nağmelerini dinleyen fil bile kanatlanırdı.
- یا رسیلی بود اسرافیل را ** کز سماعش پر برستی فیل را
- İsrafil, bir gün nağmesini düzer ve yüzlerce yıllık çürümüş ölüye can verir.
- سازد اسرافیل روزی ناله را ** جان دهد پوسیدهی صد ساله را
- Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir.
- انبیا را در درون هم نغمههاست ** طالبان را ز آن حیات بیبهاست