- “Naz için gül gibi bir yüz gerek. Öyle bir yüzün yoksa kötü huyun etrafında dönüp dolaşma, nazlanma!
- ناز را رویی بباید همچو ورد ** چون نداری گرد بد خویی مگرد
- Çirkin ve sarı bir yüzün nazı da çirkindir. Gözün hem kör, hem de hastalıklı oluşu müşküldür.
- زشت باشد روی نازیبا و ناز ** سخت باشد چشم نابینا و درد
- Yusuf’a karşı nazlanma, güzellik iddia etme! Yakub’casına niyaz etmek ve ah eylemekten başka bir şey yapma!
- پیش یوسف نازش و خوبی مکن ** جز نیاز و آه یعقوبی مکن
- Dudunun ölümünün manası niyazdı. Sen de niyaz ve yoksullukta kendini ölü yap!
- معنی مردن ز طوطی بد نیاز ** در نیاز و فقر خود را مرده ساز
- İsa’nın nefesi seni diriltsin, kendisi gibi güzel ve mutlu bir hale getirsin! 1910
- تا دم عیسی ترا زنده کند ** همچو خویشت خوب و فرخنده کند
- Baharların tesiriyle taş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.
- از بهاران کی شود سر سبز سنگ ** خاک شو تا گل برویی رنگ رنگ
- Yıllarca gönüller yırtan, kalplere elem veren taş oldun; bir tecrübe et, bir zaman da toprak ol!
- سالها تو سنگ بودی دل خراش ** آزمون را یک زمانی خاک باش
- Tanrı razı olsun, Ömer zamanında yoksulluk gününde gidip mezarlıkta çenk çalan ihtiyar çalgıcının hikâyesi
- داستان پیر چنگی که در عهد عمر از بهر خدا روز بینوایی چنگ زد میان گورستان
- (Bilmem) işittin mi? Ömer zamanında pek güzel, pek lâtif çenk çalan bir çalgıcı vardı.
- آن شنیده ستی که در عهد عمر ** بود چنگی مطربی با کر و فر
- Bülbül onun sesinden kendini kaybeder; bir namesini dinleyenlerin şevki, yüz misli artardı.
- بلبل از آواز او بیخود شدی ** یک طرب ز آواز خوبش صد شدی
- Meclisleri, cemiyetleri, onun nağmeleri süsler; onun sesinden kıyametler kopardı. 1915
- مجلس و مجمع دمش آراستی ** وز نوای او قیامت خاستی
- Sesi, İsrafil gibi mucizeler gösterir, ölülerin bedenlerine can bağışlardı.
- همچو اسرافیل کاوازش به فن ** مردگان را جان در آرد در بدن
- Yahut İsrafil’e yardım ederdi; onun nağmelerini dinleyen fil bile kanatlanırdı.
- یا رسیلی بود اسرافیل را ** کز سماعش پر برستی فیل را
- İsrafil, bir gün nağmesini düzer ve yüzlerce yıllık çürümüş ölüye can verir.
- سازد اسرافیل روزی ناله را ** جان دهد پوسیدهی صد ساله را
- Peygamberlerin de içlerinde öyle nağmeler vardır ki o nağmelerde isteyenlere, değer biçilmez bir hayat erişir.
- انبیا را در درون هم نغمههاست ** طالبان را ز آن حیات بیبهاست
- Fakat o nağmeleri his kulağı duymaz, çünkü his kulağı, kötülükler yüzünden pis bir haldedir. 1920
- نشنود آن نغمهها را گوش حس ** کز ستمها گوش حس باشد نجس
- İnsanoğlu perinin nağmesini işitmez; çünkü perilerin sırlarına yabancıdır.
- نشنود نغمهی پری را آدمی ** کاو بود ز اسرار پریان اعجمی
- Gerçi perinin nağmesi de bu âlemdedir ama gönül nağmesi her iki sesten de yüksektir.
- گر چه هم نغمهی پری زین عالم است ** نغمهی دل برتر از هر دو دم است
- Zira peri de, insan da mahpustur; ikisi de bu bilgisizlik ve gaflet zindanındadır.
- که پری و آدمی زندانیاند ** هر دو در زندان این نادانیاند
- Rahman Suresinden “Yâ ma’şaralcinn” âyetini oku; “Tenfüzû testa’tîû “ nun mânasını iyice bil!
- معشر الجن سورهی رحمان بخوان ** تستطیعوا تنفذوا را باز دان
- Velîlerin içi nağmeleri evvelâ der ki: “Ey yokluk âleminin cüzüler! 1925
- نغمههای اندرون اولیا ** اولا گوید که ای اجزای لا
- Kendinize gelin; nefis yokluğundan baş çıkaran; bu hayali, bu vehmi bir tarafa atın!
- هین ز لای نفی سرها بر زنید ** این خیال و وهم یک سو افکنید
- Ey Kevn ü fesat âleminde tamamıyla çürümüş canlar! Ebedî canlarınız ne vücuda geldi, ne doğdu!”
- ای همه پوسیده در کون و فساد ** جان باقیتان نرویید و نزاد
- O nağmelerden pek az, pek cüzi bir miktarını söylesem canlar, mezar ve merkatlerinden başkaldırırlar.
- گر بگویم شمهای ز آن نغمهها ** جانها سر بر زنند از دخمهها
- Kulak ver! O nağmeler uzakta değil; fakat sana söylemeğe izin yok.
- گوش را نزدیک کن کان دور نیست ** لیک نقل آن به تو دستور نیست
- Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler. 1930
- هین که اسرافیل وقتاند اولیا ** مرده را ز یشان حیات است و حیا