Rahman Suresinden “Yâ ma’şaralcinn” âyetini oku; “Tenfüzû testa’tîû “ nun mânasını iyice bil!
معشر الجن سورهی رحمان بخوان ** تستطیعوا تنفذوا را باز دان
Velîlerin içi nağmeleri evvelâ der ki: “Ey yokluk âleminin cüzüler! 1925
نغمههای اندرون اولیا ** اولا گوید که ای اجزای لا
Kendinize gelin; nefis yokluğundan baş çıkaran; bu hayali, bu vehmi bir tarafa atın!
هین ز لای نفی سرها بر زنید ** این خیال و وهم یک سو افکنید
Ey Kevn ü fesat âleminde tamamıyla çürümüş canlar! Ebedî canlarınız ne vücuda geldi, ne doğdu!”
ای همه پوسیده در کون و فساد ** جان باقیتان نرویید و نزاد
O nağmelerden pek az, pek cüzi bir miktarını söylesem canlar, mezar ve merkatlerinden başkaldırırlar.
گر بگویم شمهای ز آن نغمهها ** جانها سر بر زنند از دخمهها
Kulak ver! O nağmeler uzakta değil; fakat sana söylemeğe izin yok.
گوش را نزدیک کن کان دور نیست ** لیک نقل آن به تو دستور نیست
Agâh ol ki veliler, zamanın İsrafil’idirler. Ölüler, onlardan can bulur, gelişirler. 1930
هین که اسرافیل وقتاند اولیا ** مرده را ز یشان حیات است و حیا
Ölü canlar, ten mezarında kefenlerine bürünmüş yatarlarken onların sesinden sıçrayıp kalkarlar
جان هر یک مردهای از گور تن ** بر جهد ز آوازشان اندر کفن
Derler ki: Bu ses, öbür seslerden bambaşka; çünkü diriltmek Tanrı sesinin işidir.
گوید این آواز ز آوازها جداست ** زنده کردن کار آواز خداست
Biz öldük, tamamıyla çürüdük, mahvolduk. Fakat Tanrı sesi gelince hepimiz dirildik, kalktık.
ما بمردیم و بکلی کاستیم ** بانگ حق آمد همه برخاستیم
Tanrı sesi ister hicap ardından, ister hicapsız gelsin... Cebrail, Meryem’e, yakasından üfleyerek ne verdiyse Tanrı sesi de insana onu verir.
بانگ حق اندر حجاب و بیحجاب ** آن دهد کو داد مریم را ز جیب
Ey derileri altında yokluğun çürütüp mahvettiği kimseler! Sevgilinin sesiyle yokluktan dönün, tekrar var olun! 1935
ای فناتان نیست کرده زیر پوست ** باز گردید از عدم ز آواز دوست
O ses, Tanrı kulunun boğazından çıksa da esasen ve mutlaka Padişahtan gelmektedir.
مطلق آن آواز خود از شه بود ** گر چه از حلقوم عبد الله بود
Tanrı ona dedi ki: “Ben dilim, sen vücutsun. Ben senin hislerin, memnuniyet ve gazabınım,
گفته او را من زبان و چشم تو ** من حواس و من رضا و خشم تو
Yürü! Benimle duyan, benimle gören sensin. Sır sahibi olmak da ne demek? Bizzat sır sensin.
رو که بییسمع و بییبصر تویی ** سر تویی چه جای صاحب سر تویی
Sen mademki hayret âleminde “Lillâh” sırrına mazhar oldun, ben de senin olurum. Çünkü “Kim, Tanrı’nın olursa Tanrı onun olur.”
چون شدی من کان لله از وله ** من ترا باشم که کان الله له
Sana bazen sensin derim, bazen de benim derim. Ne dersem diyeyim, ben aydın ve parlak bir güneşim. 1940
گه تویی گویم ترا گاهی منم ** هر چه گویم آفتاب روشنم
Her nerede bir çırağlıktan parlasan orada bütün âlemin müşkülleri hallolur.
هر کجا تابم ز مشکات دمی ** حل شد آن جا مشکلات عالمی
Güneşin bile gideremediği, aydınlatamadığı karanlık, bizim nefsimizden kuşluk çağı gibi aydınlanır.
ظلمتی را کافتابش بر نداشت ** از دم ما گردد آن ظلمت چو چاشت
Âdem evlâdına esmasını bizzat gösterdi. ( Âdem’i, isimlerine mazhar etti); diğer mevcudata esma, Âdem’den açıldı.
آدمی را او به خویش اسما نمود ** دیگران را ز آدم اسما میگشود
Nurunu, istersen Âdem’den al, istersen ondan şarabı, dilersen küpten al, dilersen testiden!
خواه ز آدم گیر نورش خواه از او ** خواه از خم گیر میخواه از کدو
Çünkü bu testi, küple adamakıllı birleşmiştir; o iyi bahtlı testi, senin gibi (zahiri zevklerle şad değil, hakiki neşeyle neşelenmiş) tir. 1945
کاین کدو با خنب پیوسته ست سخت ** نی چو تو شاد آن کدوی نیک بخت
Mustafa, “Beni görene benim yüzümü gören kişiyi görene ne mutlu” dedi.
گفت طوبی من رآنی مصطفا ** و الذی یبصر لمن وجهی رأی
Bir mumdan yanmış olan çırağı gören, yakînen o mumu görmüştür.
چون چراغی نور شمعی را کشید ** هر که دید آن را یقین آن شمع دید
Bu tarzda o mumdan yakılan çırağdan başka bir çırağ, ondan da diğer bir mum yakılsa ve ta yüzüncü muma kadar, hep o ilk mumun nuru intikal etse, sonuncu mumu görmek, hepsinin aslı olan ilk mumu görmektir.
همچنین تا صد چراغ ار نقل شد ** دیدن آخر لقای اصل شد