Eğer bu ebedî nefha, yere göğe nazil olsa… yer ehliyle gök ehlinin ödleri su kesilirdi.
گر در افتد در زمین و آسمان ** زهرههاشان آب گردد در زمان
Esasen bu nihayeti olmayan nefhanın korkusundan, gökler, yeryüzü ve dağlar o emaneti yüklenmekten çekindiler. “Feebeyne en yahmilnehâ” ayetini oku da gör.
خود ز بیم این دم بیمنتها ** باز خوان فأبين أن یحملنها
Korkusundan dağın yüreği kan olmasaydı “Eşfakne minhâ” denir miydi?
ور نه خود أشفقن منها چون بدی ** گرنه از بیمش دل که خون شدی
Bu Tanrı kokusu dün gece bize bir başka türlü zuhur etti, fakat birkaç lokma geldi, kapıyı kapadı.1960
دوش دیگر لون این میداد دست ** لقمهی چندی در آمد ره ببست
Lokma için bir Lokman, rehin oldu. Şimdi Lokman'ın sırası; ey lokma sen çekil.
بهر لقمه گشته لقمانی گرو ** وقت لقمان است ای لقمه برو
Bu mihnet ve meşakkat lokması yüzünden Lokman'ın ayağına batan dikeni çıkarın.
از هوای لقمهی این خار خار ** از کف لقمان همیجویید خار
Onun ayağında diken değil, gölgesi bile yok. Fakat siz, hırstan onu fark edemiyorsunuz.
در کف او خار و سایهش نیز نیست ** لیکتان از حرص آن تمییز نیست
Hurma olarak gördüğünü diken bil. Çünkü sen çok nankör, çok görgüsüzsün!
خار دان آن را که خرما دیدهای ** ز آن که بس نان کور و بس نادیدهای
Lokmanın canı, Tanrının bir gül bahçesindeyken neden can ayağı bir dikenden incinsin.1965
جان لقمان که گلستان خداست ** پای جانش خستهی خاری چراست
Bu diken yiyen vücut, devedir. Mustafa’dan doğan da bu deveye binmiştir.
اشتر آمد این وجود خار خوار ** مصطفی زادی بر این اشتر سوار
Ey deve! Sırtında öyle bir gül dengi var ki kokusundan sende, yüzlerce gül bahçesi meydana gelmiştir.
اشترا تنگ گلی بر پشت تست ** کز نسیمش در تو صد گلزار رست
Hâlbuki sen, hâlâ mugeylân dikenine ve kumsala meylediyorsun. Bu arta kalası dikenden gülü nasıl toplayacaksın?
میل تو سوی مغیلان است و ریگ ** تا چه گل چینی ز خار مردهریگ
Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaşıp duran! Ne vakte kadar “Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
ای بگشته زین طلب از کو به کو ** چند گویی کین گلستان کو و کو
Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. Nasıl dönüp dolaşabilirsin?1970
پیش از آن کین خار پا بیرون کنی ** چشم تاریک است جولان چون کنی
Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu, gizlice bir dikenin başında dolaşıp durmakta!
آدمی کاو مینگنجد در جهان ** در سر خاری همیگردد نهان
Mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “Kellimînî yâ Humeyrâ” dedi.
مصطفی آمد که سازد هم دمی ** کلمینی یا حمیراء کلمی
“Ey Humeyrâ! Nalı ateşe koyda bu dağ, lâl haline gelsin” buyurdu.
ای حمیراء آتش اندر نه تو نعل ** تا ز نعل تو شود این کوه لعل
Humeyrâ kelimesi, müennestir, can da müennsi semâidir. Araplar cana müennes demişlerdir.
این حمیراء لفظ تانیث است و جان ** نام تانیثاش نهند این تازیان
Fakat canın müenneslikten pervası yok. Çünkü ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla!1975
لیک از تانیث جان را باک نیست ** روح را با مرد و زن اشراک نیست
Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yaştan meydana gelen ruh (-u hayvanî) değildir ki.
از مونث وز مذکر برتر است ** این نه آن جان است کز خشک و تر است
Bu can, ekmekten kuvvetlenen yahut kâh şöyle, kâh böyle bir hale gelen can değildir.
این نه آن جان است کافزاید ز نان ** یا گهی باشد چنین گاهی چنان
Bu ruh hoşluk verir, hoştur, hoşluğun ta kendisidir. Ey maksadına erişmek için vesilelere baş vuran! Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.
خوش کننده ست و خوش و عین خوشی ** بیخوشی نبود خوشی ای مرتشی
Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
چون تو شیرین از شکر باشی بود ** کان شکر گاهی ز تو غایب شود
Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen şeker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda şekerden tat ayrılır, imkânı var mı?1980
چون شکر گردی ز تاثیر وفا ** پس شکر کی از شکر باشد جدا
Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve sâf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
عاشق از خود چون غذا یابد رحیق ** عقل آن جا گم شود گم ای رفیق