English    Türkçe    فارسی   

1
1969-1993

  • Ey bu arama yüzünden taraf taraf, bucak bucak dolaşıp duran! Ne vakte kadar “Nerede bu gül bahçesi” diyeceksin?
  • Ayağındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. Nasıl dönüp dolaşabilirsin? 1970
  • Ne şaşılacak şey, cihana sığmayan Âdemoğlu, gizlice bir dikenin başında dolaşıp durmakta!
  • Mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “Kellimînî yâ Humeyrâ” dedi.
  • “Ey Humeyrâ! Nalı ateşe koyda bu dağ, lâl haline gelsin” buyurdu.
  • Humeyrâ kelimesi, müennestir, can da müennsi semâidir. Araplar cana müennes demişlerdir.
  • Fakat canın müenneslikten pervası yok. Çünkü ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla! 1975
  • Müzekkerden de yükselir, müennesten de. Bu, kurudan yaştan meydana gelen ruh (-u hayvanî) değildir ki.
  • Bu can, ekmekten kuvvetlenen yahut kâh şöyle, kâh böyle bir hale gelen can değildir.
  • Bu ruh hoşluk verir, hoştur, hoşluğun ta kendisidir. Ey maksadına erişmek için vesilelere baş vuran! Hoş olmayan, insanı hoş bir hale getiremez.
  • Sen şekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
  • Fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen şeker olursan buna imkân yoktur. Nasıl olurda şekerden tat ayrılır, imkânı var mı? 1980
  • Ey hoş arkadaş! Âşık, halis ve sâf şarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
  • Aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte aşkı inkâr eder.
  • Zekidir bilir; fakat yok olmamıştır. Melek bile yok olmadıkça şeytandır.
  • Aklı cüzi sözde ve işte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir.
  • Varlıktan fâni olmadığı için o, hiçtir, yoktur. Kendi dileğiyle yok olmayınca nihayet zorla, istemediği halde yok olacaktır. Bu da ona yeter. 1985
  • Can, kemaldir, çağırması sesi de kemaldir. Onun için Mustafa “Ey Bilâl bizi dinlendir ferahlandır;
  • Ey Bilâl! Gönlüne nefhettiğim o nefhadan, o feyizden dalga dalga coşan sesini yücelt.
  • Âdem’i bile kendinden geçiren, gök ehlinin bile akıllarını hayrete düşüren o nefhayla sesini yükselt!” buyurdu.
  • Mustafa o güzel sesle kendinden geçti. Ta’rîs gecesinde namazı kaçtı.
  • O mübarek uykudan başkaldırmadı; sabah namazının vakti geçip kuşluk çağı geldi. 1990
  • Ta’rîs gecesi, o gelinin huzurunda tertemiz canları, el öpme devletine erişti.
  • Aşk ve can... her ikisi de gizli ve örtülüdür. Tanrıya gelin dediğim için beni ayıplama.
  • Sevgili, benim sözüme darılsaydı susardım; bana bir lâhzacık mühlet verseydi sükût ederdim.