English    Türkçe    فارسی   

1
2051-2075

  • Tanrı’ya göre güz, nefis ve hevadır. Akılla cansa baharın ve ebedîliğin ta kendisidir.
  • آن خزان نزد خدا نفس و هواست ** عقل و جان عین بهار است و بقاست‌‌
  • Eğer senin gizli ve cüzi bir aklın varsa cihanda bir kâmil akıl sahibini ara!
  • مر ترا عقل است جزوی در نهان ** کامل العقلی بجو اندر جهان‌‌
  • Senin cüzi aklın, onun külli aklı yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ı kül, nefse zincir gibidir.
  • جزو تو از کل او کلی شود ** عقل کل بر نفس چون غلی شود
  • Binaenaleyh hadisin manası teville şöyle olur: Pak nefesler bahar gibidir, yaprakların ve filizlerin hayatıdır.
  • پس به تاویل این بود کانفاس پاک ** چون بهار است و حیات برگ و تاک‌‌
  • Velîlerin sözlerinden, yumuşak olsun, sert olsun, vücudunu örtme çünkü o sözler, dininin zahirîdir. 2055
  • از حدیث اولیا نرم و درشت ** تن مپوشان ز آن که دینت راست پشت‌‌
  • Sıcak da söylese, soğuk da söylese, hoş gör ki sıcaktan, soğuktan ( hayatın hâdiselerinden) ve cehennem azabından kurtulasın.
  • گرم گوید سرد گوید خوش بگیر ** تا ز گرم و سرد بجهی وز سعیر
  • Onun sıcağı, hayatın ilkbaharıdır. Doğruluğun, yakînin ve kulluğun sermayesidir.
  • گرم و سردش نو بهار زندگی است ** مایه‌‌ی صدق و یقین و بندگی است‌‌
  • Çünkü can bahçeleri, onun sözleri ile diridir. Gönül denizi, bu cevherlerle doludur.
  • ز آن که زو بستان جانها زنده است ** این جواهر بحر دل آگنده است‌‌
  • Eğer gönlün bahçesinden cüzi bir zevk ve hal eksilse aklı başında olan kişinin gönlünü, binlerce gam kapladı.
  • بر دل عاقل هزاران غم بود ** گر ز باغ دل خلالی کم شود
  • Sıddîka’nın –Tanrı ondan razı olsun- “ Bugünkü yağmurun sırrı neydi? “ diye sorması
  • پرسیدن صدیقه (س) از پیامبر (ص) که سر باران امروزینه چه بود
  • “Ey şu varlığın hülâsası, vücudun zübdesi! Bu günkü yağmurun hikmeti neydi? 2060
  • گفت صدیقه که ای زبده‌‌ی وجود ** حکمت باران امروزین چه بود
  • Bu yağmur, rahmet yağmurlarından mıydı, yoksa tehdit için mi yağıyordu, pek yüce, pek azametli Tanrı’nın adaletinden miydi?
  • این ز بارانهای رحمت بود یا ** بهر تهدید است و عدل کبریا
  • Bu yağmur, bahara ait lütuflardan mıydı, yoksa afetlerle dolu güz yağmuru muydu?”
  • این از آن لطف بهاریات بود ** یا ز پاییزی پر آفات بود
  • Peygamber dedi ki: “Bu yağmur musibetler yüzünden insanın gönlüne çöken gamı yatıştırmak için yağıyordu.”
  • گفت این از بهر تسکین غم است ** کز مصیبت بر نژاد آدم است‌‌
  • Eğer Âdemoğlu, o keder ateşi içinde kalıp duraydı ziyadesiyle harap olur, eksikliğe düşer, ( hiçbir şey yapamaz bir hale gelir) di.
  • گر بر آن آتش بماندی آدمی ** بس خرابی در فتادی و کمی‌‌
  • O anda bu dünya harap olurdu, insanların içlerinde hırs kalmazdı. 2065
  • این جهان ویران شدی اندر زمان ** حرصها بیرون شدی از مردمان‌‌
  • Ey can, bu âlemin direği gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için afettir.
  • استن این عالم ای جان غفلت است ** هوشیاری این جهان را آفت است‌‌
  • Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.
  • هوشیاری ز آن جهان است و چو آن ** غالب آید پست گردد این جهان‌‌
  • Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.
  • هوشیاری آفتاب و حرص یخ ** هوشیاری آب و این عالم وسخ‌‌
  • Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir.
  • ز آن جهان اندک ترشح می‌‌رسد ** تا نغرد در جهان حرص و حسد
  • Gayb âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp. 2070
  • گر ترشح بیشتر گردد ز غیب ** نی هنر ماند در این عالم نه عیب‌‌
  • Bu bahsin sonu yoktur. Başlamış olduğun söze dön, tekrar çalgıcının, hikâyesine devam et.
  • این ندارد حد سوی آغاز رو ** سوی قصه‌‌ی مرد مطرب باز رو
  • Çalgıcı hikâyesinin söylenmedik kısmı ve çalgıcının kurtuluşu
  • بقیه‌‌ی قصه‌‌ی پیر چنگی و بیان مخلص آن‌‌
  • O, öyle çalgıcıydı ki âlem, onun yüzünden neşeyle dolmuştu. Dinleyenler sesinden garip garip hayallere dalıyorlar, şaşılacak hallere düşüyorlardı.
  • مطربی کز وی جهان شد پر طرب ** رسته ز آوازش خیالات عجب‌‌
  • Gönül kuşu onun nağmesiyle uçmakta; canın aklı, sesine hayran olmaktaydı.
  • از نوایش مرغ دل پران شدی ** وز صدایش هوش جان حیران شدی‌‌
  • Fakat zaman geçip ihtiyarlayınca evvelce doğan kuşu gibi olan canı, acizlikten sinek avlamaya başladı.
  • چون بر آمد روزگار و پیر شد ** باز جانش از عجز پشه‌‌گیر شد
  • Sırtı, küp sırtı gibi eğrildi, kamburlaştı. Gözlerinin üstünde kaşlar, âdeta eyer kuskununa döndü. 2075
  • پشت او خم گشت همچون پشت خم ** ابروان بر چشم همچون پالدم‌‌