- Senin cüzi aklın, onun külli aklı yüzünden külli olur. Çünkü Akl-ı kül, nefse zincir gibidir.
- جزو تو از کل او کلی شود ** عقل کل بر نفس چون غلی شود
- Binaenaleyh hadisin manası teville şöyle olur: Pak nefesler bahar gibidir, yaprakların ve filizlerin hayatıdır.
- پس به تاویل این بود کانفاس پاک ** چون بهار است و حیات برگ و تاک
- Velîlerin sözlerinden, yumuşak olsun, sert olsun, vücudunu örtme çünkü o sözler, dininin zahirîdir. 2055
- از حدیث اولیا نرم و درشت ** تن مپوشان ز آن که دینت راست پشت
- Sıcak da söylese, soğuk da söylese, hoş gör ki sıcaktan, soğuktan ( hayatın hâdiselerinden) ve cehennem azabından kurtulasın.
- گرم گوید سرد گوید خوش بگیر ** تا ز گرم و سرد بجهی وز سعیر
- Onun sıcağı, hayatın ilkbaharıdır. Doğruluğun, yakînin ve kulluğun sermayesidir.
- گرم و سردش نو بهار زندگی است ** مایهی صدق و یقین و بندگی است
- Çünkü can bahçeleri, onun sözleri ile diridir. Gönül denizi, bu cevherlerle doludur.
- ز آن که زو بستان جانها زنده است ** این جواهر بحر دل آگنده است
- Eğer gönlün bahçesinden cüzi bir zevk ve hal eksilse aklı başında olan kişinin gönlünü, binlerce gam kapladı.
- بر دل عاقل هزاران غم بود ** گر ز باغ دل خلالی کم شود
- Sıddîka’nın –Tanrı ondan razı olsun- “ Bugünkü yağmurun sırrı neydi? “ diye sorması
- پرسیدن صدیقه (س) از پیامبر (ص) که سر باران امروزینه چه بود
- “Ey şu varlığın hülâsası, vücudun zübdesi! Bu günkü yağmurun hikmeti neydi? 2060
- گفت صدیقه که ای زبدهی وجود ** حکمت باران امروزین چه بود
- Bu yağmur, rahmet yağmurlarından mıydı, yoksa tehdit için mi yağıyordu, pek yüce, pek azametli Tanrı’nın adaletinden miydi?
- این ز بارانهای رحمت بود یا ** بهر تهدید است و عدل کبریا
- Bu yağmur, bahara ait lütuflardan mıydı, yoksa afetlerle dolu güz yağmuru muydu?”
- این از آن لطف بهاریات بود ** یا ز پاییزی پر آفات بود
- Peygamber dedi ki: “Bu yağmur musibetler yüzünden insanın gönlüne çöken gamı yatıştırmak için yağıyordu.”
- گفت این از بهر تسکین غم است ** کز مصیبت بر نژاد آدم است
- Eğer Âdemoğlu, o keder ateşi içinde kalıp duraydı ziyadesiyle harap olur, eksikliğe düşer, ( hiçbir şey yapamaz bir hale gelir) di.
- گر بر آن آتش بماندی آدمی ** بس خرابی در فتادی و کمی
- O anda bu dünya harap olurdu, insanların içlerinde hırs kalmazdı. 2065
- این جهان ویران شدی اندر زمان ** حرصها بیرون شدی از مردمان
- Ey can, bu âlemin direği gaflettir. Akıllılık, uyanıklık, bu dünya için afettir.
- استن این عالم ای جان غفلت است ** هوشیاری این جهان را آفت است
- Akıllılık o âlemdendir, galip gelirse bu âlem alçalır.
- هوشیاری ز آن جهان است و چو آن ** غالب آید پست گردد این جهان
- Akıllılık güneştir, hırs ise buzdur. Akıllılık sudur, bu âlem kirdir.
- هوشیاری آفتاب و حرص یخ ** هوشیاری آب و این عالم وسخ
- Dünyada hırs ve haset kükremesin diye o âlemden akıllılık, ancak sızar, sızıntı halinde gelir.
- ز آن جهان اندک ترشح میرسد ** تا نغرد در جهان حرص و حسد
- Gayb âleminden çok sızarsa bu dünyada ne hüner kalır, ne de ayıp. 2070
- گر ترشح بیشتر گردد ز غیب ** نی هنر ماند در این عالم نه عیب
- Bu bahsin sonu yoktur. Başlamış olduğun söze dön, tekrar çalgıcının, hikâyesine devam et.
- این ندارد حد سوی آغاز رو ** سوی قصهی مرد مطرب باز رو
- Çalgıcı hikâyesinin söylenmedik kısmı ve çalgıcının kurtuluşu
- بقیهی قصهی پیر چنگی و بیان مخلص آن
- O, öyle çalgıcıydı ki âlem, onun yüzünden neşeyle dolmuştu. Dinleyenler sesinden garip garip hayallere dalıyorlar, şaşılacak hallere düşüyorlardı.
- مطربی کز وی جهان شد پر طرب ** رسته ز آوازش خیالات عجب
- Gönül kuşu onun nağmesiyle uçmakta; canın aklı, sesine hayran olmaktaydı.
- از نوایش مرغ دل پران شدی ** وز صدایش هوش جان حیران شدی
- Fakat zaman geçip ihtiyarlayınca evvelce doğan kuşu gibi olan canı, acizlikten sinek avlamaya başladı.
- چون بر آمد روزگار و پیر شد ** باز جانش از عجز پشهگیر شد
- Sırtı, küp sırtı gibi eğrildi, kamburlaştı. Gözlerinin üstünde kaşlar, âdeta eyer kuskununa döndü. 2075
- پشت او خم گشت همچون پشت خم ** ابروان بر چشم همچون پالدم
- Onun cana can katan lâtif sesi fena, iğrenç, çirkin yürek tırmalayıcı geldi.
- گشت آواز لطیف جان فزاش ** زشت و نزد کس نیرزیدی به لاش
- Zühere’nin bile haset ettiği o güzel sesi, kart eşeğin sesine benzedi.
- آن نوای رشک زهره آمده ** همچو آواز خر پیری شده