Bu suretle müslümanlık ediyle anılarak yaşamak, kim olduklarını, ne inanışta bulunduklarını sana bildirmemek istemişlerdir.
تا به ناموس مسلمانی زیاند ** در تسلس تا ندانی که کیاند
Kalpazanlar, kalp paraya nasıl gümüş sürerler ve üstüne padişahın adını kazırlarsa,
همچو قلابان بر آن نقد تباه ** نقره میمالند و نام پادشاه
Onları sözlerinin dış yüzü de tevhit ve şeriattir; fakat iç yüzü, ekmekteki delice tohumuna benzer.2150
ظاهر الفاظشان توحید و شرع ** باطن آن همچو در نان تخم صرع
Felsefecinin, dini inkâra, yahut din ehliyle mübahaseye kudreti yoktur. Böyle bir şeye girişirse Hak din, onu mahveder.
فلسفی را زهره نی تا دم زند ** دم زند دین حقش بر هم زند
Onun eli, ayağı cansızdır. Canı ne derse ikisi de fermanına uyar, dediğini yapar.
دست و پای او جماد و جان او ** هر چه گوید آن دو در فرمان او
Felsefeciler, dilleriyle cansız şeylerin hareketini, seslenmesini inkâr ederlerse de elleriyle ayakları, bunun imkânına şehadet edip durur.
با زبان گر چه که تهمت مینهند ** دست و پاهاشان گواهی میدهند
Peygamber Aleyhisselâm’ın mucizesi, Ebucehil Aleyhillâne’nin elinde taş parçalarının dile gelerek Muhammed Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in doğruluğuna şehadet etmeleri
اظهار معجزهی پیغامبر علیه السلام به سخن آمدن سنگ ریزه در دست ابو جهل و گواهی دادن سنگ ریزه بر حقیقت محمد علیه الصلاة و السلام
Ebucehl’in elinde taş parçaları vardı. Dedi ki: “Ey Ahmed, şu avucumdaki nedir? Çabuk söyle!
سنگها اندر کف بو جهل بود ** گفت ای احمد بگو این چیست زود
Mademki göklerin sırlarına vâkıfsın, peygambersen avucumda ne saklı?”2155
گر رسولی چیست در مشتم نهان ** چون خبر داری ز راز آسمان
Peygamber “Onlar nedir, ben mi söyleyeyim; yoksa onlar mı doğru olduğumuzu söylesin, bizi tasdik etsinler; hangisini istersin? Dedi.
گفت چون خواهی بگویم کان چهاست ** یا بگویند آن که ما حقیم و راست
Ebucehil “Bu ikincisi daha garip” deyince Peygamber dedi ki: “Evet, Tanrı ondan daha ilerisine de kadirdir.”
گفت بو جهل این دوم نادرتر است ** گفت آری حق از آن قادرتر است
Derhal Ebucehl’in avucundaki taşların her biri, şahadet getirmeye başladı.
از میان مشت او هر پاره سنگ ** در شهادت گفتن آمد بیدرنگ
“İbadete layık hiçbir şey yoktur, ancak Tek Tanrı’ya tapılır” dedi ve “Muhammed, Tanrı elçisidir” incisini deldi.
لا إله گفت و إلا الله گفت ** گوهر احمد رسول الله سفت
Ebucehil, taşlardan bu sözü işitince hiddetle taşları yere vurdu.2160
چون شنید از سنگها بو جهل این ** زد ز خشم آن سنگها را بر زمین
Çalgıcı hikâyesinin sonu ve Emirülmüminîn Ömer’in –Tanrı ondan razı olsun kendisine Hatifin söylediğini alıp ulaştırması
بقیهی قصهی مطرب و پیغام رسانیدن عمر به او آن چه هاتف آواز داد
Bunu bırak da yine çalgıcının hikâyesine kulak ver. Çalgıcı, beklemekten bunalınca.
باز گرد و حال مطرب گوش دار ** ز آن که عاجز گشت مطرب ز انتظار
Ömer’e yine ses geldi! “Ey Ömer, kulumuzu ihtiyaçtan kurtar!
بانگ آمد مر عمر را کای عمر ** بندهی ما را ز حاجت باز خر
Has, muhterem bir kulumuz var; mezarlığa kadar gitmek zahmetini ihtiyar et.
بندهای داریم خاص و محترم ** سوی گورستان تو رنجه کن قدم
Ey Ömer, kalk. Beytülmâlden yedi yüz dinar al, hepsini onun avucuna say!
ای عمر برجه ز بیت المال عام ** هفت صد دینار در کف نه تمام
O parayı huzuruna götürüp “O parayı huzuruna götürüp “Ey makbulümüz olan! Şimdilik bu kadarcığı al ve bizi mazur gör.2165
پیش او بر کای تو ما را اختیار ** این قدر بستان کنون معذور دار
Bu kadarcık para sana ancak ibrişim (kirşi) parasıdır. Harcet, bitince yine buraya gel” de.
این قدر از بهر ابریشم بها ** خرج کن چون خرج شد اینجا بیا
Bunun üzerine Ömer, sesin heybetinden sıçrayıp kalkarak bu hizmet için belini bağladı.
پس عمر ز آن هیبت آواز جست ** تا میان را بهر این خدمت ببست
Koltuğu altında para kesesi olduğu halde koşarak çalgıcıyı arayıp taramak için mezarlığa yüz tuttu.
سوی گورستان عمر بنهاد رو ** در بغل همیان دوان در جستجو
Mezarlığın etrafını bir hayli döndü, dolaştı; orada o ihtiyardan başka kimseyi göremedi.
گرد گورستان دوانه شد بسی ** غیر آن پیر او ندید آن جا کسی
“Bu olmasa gerek” deyip bir kere daha koştu. Nihayet yoruldu, fakat yine o ihtiyardan başkasını göremedi.2170
گفت این نبود دگر باره دوید ** مانده گشت و غیر آن پیر او ندید
Kendi kendisine “Hak, bana dedi ki: bizim sâf, makbul ve mübarek kulumuz var;
گفت حق فرمود ما را بندهای است ** صافی و شایسته و فرخندهای است
İhtiyar bir çalgıcı, nasıl olur da Tanrı haslarından olur? Ey gizli sır, ne hoşsun sen, hoş ve garip!”