English    Türkçe    فارسی   

1
235-259

  • Şehvetten de tertemizdi, hırstan da, nefis isteğinden de. Güzel bir iş yaptı, fakat zahiren kötü görünüyordu. 235
  • Hızır, denizde gemiyi deldiyse de onun bu delişinde yüzlerce sağlamlık var.
  • O kadar nur ve hünerle beraber Mûsâ’nın vehmi, ondan mahcuptu; artık sen kanatsız uçmaya kalkışma!
  • O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
  • Onun muradı Müslüman kanı dökmek olsaydı kâfirim, onun adını ağzıma alırsam!
  • Arş kötü kişinin övülmesinden titrer; suçlardan ve şüpheli şeylerden korunan kişi de kötü methedilince, metheden kişi hakkında fena bir zanna düşer. 240
  • O padişahtı, hem de çok uyanık bir padişah. Has bir zattı, hem de Tanrı hası.
  • Bir kişiyi böyle bir padişah öldürürse onu, iyi bir bahta eriştirir, en iyi bir makama çeker, yüceltir.
  • Eğer onu kahretmede yine onun için bir fayda görmeseydi; o mutlak lütuf, nasıl olur da kahretmeyi isterdi?
  • Çocuk hacamatçının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinçlidir.
  • Yarı can alır, yüz can bağışlar. Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir. 245
  • Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama çok, pek çok uzaklara düşmüşsün; iyice bak!
  • Bakkal ve dudunun hikâyesi, dudunun dükkândaki gülyağlarını dökmesi
  • Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler duduydu.
  • Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, lâtifeler ederdi.
  • İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı.
  • Dükkânın başköşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü. 250
  • Sahibi, evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti oturdu.
  • Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaşmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu.
  • Dudu, birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten âh etmeye başladı.
  • Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi.
  • O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 255
  • Kuşu, yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
  • Üç gün, üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken
  • Ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken,
  • Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu.