- Sıddîk görüp “Ey güneş! Ne doğudasın, ne batıdan. Lâtif bir surette parla, âlemi nurlandır” dedi.
- دید صدیقش بگفت ای آفتاب ** نی ز شرقی نی ز غربی خوش بتاب
- Ahmet dedi ki: “Ey aziz, ey değersiz dünyadan kurtulan! Doğru söyledin.”
- گفت احمد راست گفتی ای عزیز ** ای رهیده تو ز دنیای نه چیز
- Orada bulunanlar “ Ey halkın ulusu, ikisi birbirine zıt söz söyledi, sen ikisine de doğru söyledin, dedin... “Neden?” diye sordular.
- حاضران گفتند ای صدر الوری ** راست گو گفتی دو ضد گو را چرا
- Peygamber “Ben Tanrı eliyle cilâlanmış bir aynayım. Türk, Hintli nasılsalar, bende o sûreti görürler” dedi. 2370
- گفت من آیینهام مصقول دست ** ترک و هندو در من آن بیند که هست
- Kadın! Eğer beni tamahkâr görüyorsan bu kadınca arayıştan yüksel!
- ای زن ار طماع میبینی مرا ** زین تحری زنانه برتر آ
- Kanaate dair söz söylemek, tamaha benzer ama hakikatte rahmettir. O nimetin bulunduğu yerde tamah ne gezer?
- این طمع را ماند و رحمت بود ** کو طمع آن جا که آن نعمت بود
- Sen de bir iki günceğiz yoksulluğu sına da yoksulluktaki iki misli zenginliği gör.
- امتحان کن فقر را روزی دو تو ** تا به فقر اندر غنا بینی دو تو
- Yoksulluğa sabret, bu gamı, gussayı bırak. Çünkü ululuk sahibi Tanrı’nın yüceliği yoksulluktur.
- صبر کن با فقر و بگذار این ملال ** ز آن که در فقر است عز ذو الجلال
- Sirke satmada kanaat yüzünden bal denizine gark olmuş binlerce can gör. 2375
- سرکه مفروش و هزاران جان ببین ** از قناعت غرق بحر انگبین
- Yoksulluk acılığı çeken yüz binlerce cana bak... Gül gibi gülbeşekere karışmış, o lezzetle lezzetlenmişler.
- صد هزاران جان تلخی کش نگر ** همچو گل آغشته اندر گل شکر
- Ah yazık; sende kavrayacak kabiliyet olsaydı da, canımdan gönül şem’ası zuhur etseydi!
- ای دریغا مر ترا گنجا بدی ** تا ز جانم شرح دل پیدا شدی
- Bu söz can memesinde süttür. Emen olmadıkça güzelce akmıyor.
- این سخن شیر است در پستان جان ** بیکشنده خوش نمیگردد روان
- Dinleyen susuz ve arayıcı olursa vâzeden ölü bile olsa söyler.
- مستمع چون تشنه و جوینده شد ** واعظ ار مرده بود گوینده شد
- Dinleyen yeni gelmiş ve usanmamış olursa dilsiz bile sözde bülbül kesilir. 2380
- مستمع چون تازه آمد بیملال ** صد زبان گردد به گفتن گنگ و لال
- Kapımdan içeri namahrem girince harem halkı, perde arkasına girer, gizlenir.
- چون که نامحرم در آید از درم ** پرده در پنهان شوند اهل حرم
- Zararsız ve mahrem birisi gelince de o kendilerini gizleyen mahremler, yüzlerindeki peçeleri açarlar.
- ور در آید محرمی دور از گزند ** بر گشایند آن ستیران رویبند
- Bütün güzel, hoş ve yaraşan şeyler, gören göz için yapılır.
- هر چه را خوب و خوش و زیبا کنند ** از برای دیدهی بینا کنند
- Çengin zir ve bem nağmeleri, nasıl olurda sağır kulak için terennüm edilir?
- کی بود آواز چنگ و زیر و بم ** از برای گوش بیحس اصم
- Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
- مشک را بیهوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
- حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
- این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
- مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
- ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
- گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
- ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو