- Tanrı, miski beyhude yere güzel kokulu yapmadı? Koku duyan için yarattı; koku almayan için değil. 2385
- مشک را بیهوده حق خوش دم نکرد ** بهر حس کرد او پی اخشم نکرد
- Hak, yeri, göğü yaratmış, aralarında da bir çok nur ve nâr yüceltmiştir.
- حق زمین و آسمان بر ساخته ست ** در میان بس نار و نور افراخته ست
- Bu yeri yerdekiler için yaratmış, göğü de göktekilerin yurdu yapmıştır.
- این زمین را از برای خاکیان ** آسمان را مسکن افلاکیان
- Aşağılık kişi yükseğin düşmanıdır. Her şeyin müşterisi meydana çıkar.
- مرد سفلی دشمن بالا بود ** مشتری هر مکان پیدا بود
- Ey kapalı örtünüp bürünmüş kadın, sen hiç kör için süslendin mi?
- ای ستیره هیچ تو برخاستی ** خویشتن را بهر کور آراستی
- Dünyayı en değerli incilerle doldursan nasibin yoksa ne yapayım? 2390
- گر جهان را پر در مکنون کنم ** روزی تو چون نباشد چون کنم
- Ey kadın, kavgayı, darılmayı bırak; bırakmayacaksan beni bırak!
- ترک جنگ و ره زنی ای زن بگو ** ور نمیگویی به ترک من بگو
- Ben, iyiyle, kötüyle, kavga edemem; kavga ile işim yok. Savaşmak şöyle dursun; gönlüm barışlardan bile ürkmekte.
- مر مرا چه جای جنگ نیک و بد ** کاین دلم از صلحها هم میرمد
- Susacaksan ne âlâ; yoksa öyle bir iş yaparım ki şu anda hemen kalkar, evimi, barkımı bırakır, giderim.”
- گر خمش کردی و گرنه آن کنم ** که همین دم ترک خان و مان کنم
- Kadının yola gelip söylediklerinden istiğfar eylemesi
- مراعات کردن زن شوهر را و استغفار کردن از گفتهی خویش
- Kadın onu titiz ve hiddetli görünce ağlamaya başladı. Zaten ağlamak, kadının tuzağıdır.
- زن چو دید او را که تند و توسن است ** گشت گریان گریه خود دام زن است
- “Ben, senden bunu mu umardım? Senden başka ümidim vardı” dedi. 2395
- گفت از تو کی چنین پنداشتم ** از تو من اومید دیگر داشتم
- Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
- زن در آمد از طریق نیستی ** گفت من خاک شمایم نه ستی
- Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
- جسم و جان و هر چه هستم آن تست ** حکم و فرمان جملگی فرمان تست
- Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
- گر ز درویشی دلم از صبر جست ** بهر خویشم نیست آن بهر تو است
- Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
- تو مرا در دردها بودی دوا ** من نمیخواهم که باشی بینوا
- Canın için, bu kendim için değil. Bu ağlayış bu inleyiş hep senin için. 2400
- جان تو کز بهر خویشم نیست این ** از برای تستم این ناله و حنین
- Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
- خویش من و الله که بهر خویش تو ** هر نفس خواهد که میرد پیش تو
- Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
- کاش جانت کش روان من فدی ** از ضمیر جان من واقف بدی
- Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
- چون تو با من این چنین بودی به ظن ** هم ز جان بیزار گشتم هم ز تن
- Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
- خاک را بر سیم و زر کردیم چون ** تو چنینی با من ای جان را سکون
- Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun. 2405
- تو که در جان و دلم جا میکنی ** زین قدر از من تبرا میکنی
- Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
- تو تبرا کن که هستت دستگاه ** ای تبرای ترا جان عذر خواه
- O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
- یاد میکن آن زمانی را که من ** چون صنم بودم تو بودی چون شمن
- Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.
- بنده بر وفق تو دل افروخته ست ** هر چه گویی پخت گوید سوخته ست
- Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...
- من سپاناخ تو با هر چم پزی ** یا ترش با یا که شیرین میسزی