- Kadın yokluk yoluna girip dedi ki: “Ben senin karın değil, ayağının toprağıyım.
- زن در آمد از طریق نیستی ** گفت من خاک شمایم نه ستی
- Cismim, canım, nem varsa senindir; hüküm de senin, ferman da!
- جسم و جان و هر چه هستم آن تست ** حکم و فرمان جملگی فرمان تست
- Yoksulluk yüzünden sabrım tükendiyse bu da kendim için değil, senin için.
- گر ز درویشی دلم از صبر جست ** بهر خویشم نیست آن بهر تو است
- Sen, bana dertli zamanlarda deva oldun; muhtaç olmanı istemiyorum.
- تو مرا در دردها بودی دوا ** من نمیخواهم که باشی بینوا
- Canın için, bu kendim için değil. Bu ağlayış bu inleyiş hep senin için. 2400
- جان تو کز بهر خویشم نیست این ** از برای تستم این ناله و حنین
- Ben, Tanrı hakkı için varlığımı her nefeste huzurunda feda etmek isterim.
- خویش من و الله که بهر خویش تو ** هر نفس خواهد که میرد پیش تو
- Canım sana kurban olsun... Ne olurdu ruhun bana vâkıf olsaydı.
- کاش جانت کش روان من فدی ** از ضمیر جان من واقف بدی
- Fakat sen hakkımda böyle kötü zanna düşünce candan da usandım, tenden de.
- چون تو با من این چنین بودی به ظن ** هم ز جان بیزار گشتم هم ز تن
- Ey canımın rahatı! Sen bana böyle aykırı olunca altına da toprak saçtım, gümüşe de( artık ikisi de gözümde değil).
- خاک را بر سیم و زر کردیم چون ** تو چنینی با من ای جان را سکون
- Canımda da sen varsın, gönlümde de sen. Öyle olduğu halde bu kadarcık bir şeyden dolayı benden ayrılmaya kalkışıyorsun. 2405
- تو که در جان و دلم جا میکنی ** زین قدر از من تبرا میکنی
- Kudret senin elinde, ayrılabilirsin; fakat senin bu niyetine karşılık candan özürler dilemekteyim.
- تو تبرا کن که هستت دستگاه ** ای تبرای ترا جان عذر خواه
- O zamanları hatırla ki ben put gibi güzeldim, sen de karşımda puta tapan şamana benzerdin.
- یاد میکن آن زمانی را که من ** چون صنم بودم تو بودی چون شمن
- Bu kul sana tâbidir; gönlü, senin dileğine göre aydınlanmış, yanmıştır. Neyi “pişir, hazırla” dersen hemen “pişti, yandı bile” derim.
- بنده بر وفق تو دل افروخته ست ** هر چه گویی پخت گوید سوخته ست
- Ben senin ıspanağınım. İster ekşili pişir, ister tatlılı...
- من سپاناخ تو با هر چم پزی ** یا ترش با یا که شیرین میسزی
- Küfür söylemiştim; işte imana geldim. Can ve gönülle hükmüne tâbi oldum. 2410
- کفر گفتم نک به ایمان آمدم ** پیش حکمت از سر جان آمدم
- Senin şahane huyunu takdir edemedim. Huzuruna küstahça eşek sürdüm.
- خوی شاهانهی ترا نشناختم ** پیش تو گستاخ خر در تاختم
- Fakat affından bir mum düzüp yakınca tövbe ettim; itirazı bıraktım.
- چون ز عفو تو چراغی ساختم ** توبه کردم اعتراض انداختم
- Kılıçla kefeni huzuruna koyuyorum; önüne boynumu uzatıyorum; vur!
- مینهم پیش تو شمشیر و کفن ** میکشم پیش تو گردن را بزن
- Acı ayrılıktan gem vuruyorsun. Ne istersen yap, fakat bunu yapma!
- از فراق تلخ میگویی سخن ** هر چه خواهی کن و لیکن این مکن
- Gönlünde benim için gizlice bir özür dileyici vardır ki o, ben olmasam da bana şefaat edip durur. 2415
- در تو از من عذر خواهی هست سر ** با تو بیمن او شفیعی مستمر
- Gönlündeki o özür dileyicim senin huyundur. Ona güvendiğimden gönlüm, kendisine suç aradı.
- عذر خواهم در درونت خلق تست ** ز اعتماد او دل من جرم جست
- Ey ahlâkı yüz batman baldan daha güzel, daha tatlı olan kızgın adam! Sen de bana gönlünden ve gizlice merhamet et.”
- رحم کن پنهان ز خود ای خشمگین ** ای که خلقت به ز صد من انگبین
- Bu suretle güzel, açık açık söylerken kadına bir ağlamadır geldi.
- زین نسق میگفت با لطف و گشاد ** در میانه گریهای بر وی فتاد
- Ağlaması bile yüzünün güzelliğiyle gönülleri cezbeden o güzelin, hüngür hüngür ağlaması haddinden aşınca.
- گریه چون از حد گذشت و های های ** زو که بیگریه بد او خود دل ربای
- O gözyaşı yağmurundan bir yıldırım zuhur etti, o naziri bulunmayan erin gönlüne bir kıvılcım sıçradı. 2420
- شد از آن باران یکی برقی پدید ** زد شراری در دل مرد وحید