English    Türkçe    فارسی   

1
2486-2510

  • Mıknatıstan bir yuvarlak olsa ortasına konan demir, ortada kalır” diye cevap verdi.
  • Öteki hakîm de “Sâf gök, kara toprağı kendisine çekmez.
  • Onu altı taraftan da iter. Ondan dolayı da yeryüzü, kuvvetli yeller ortasında muallâkta kalmıştır” dedi.
  • Kemâl ehlinin gönülleri de firavunların canlarını böyle defeder de, onlar dalâletde kalırlar.
  • Onları bu cihan da defeder, o cihan da. O yolsuzlar da bu yüzden o cihandan da mahrum kalırlar, bu cihanda da. 2490
  • Ululuk sahibi Tanrının kullarından, velîlerden baş çeker, uzaklaşırsan bil ki onlar senden hoşlanmıyorlar, onlar seni istemiyorlar.
  • Onların kehlibarları vardır, meydana çıkarırlarsa senin saman çöpü gibi olan varlığını deliye döndürür, kendilerine çekerler.
  • Kehlibarlarını saklarlarsa derhal seni azgınlığa teslim ederler.
  • Hayvanlık mertebesi nasıl insanlığa esir ve mağlûpsa.
  • İnsan mertebesinin de Tanrı velîlerinin elinde hayvan gibi mağlûp olduğunu anla ey yoksul! 2495
  • Ahmed, irşadederken halka “Kullarım” dedi. Tanrı bütün âlemi “ Kul yâ ibâdî” diye çağır” buyurdu.
  • Senin aklın deveciye benzer, sen de devesin, Akıl, seni, ister istemez hükmünce çekip durmaktadır.
  • Velîler, akılların aklıdır. Akıllar da ta en sonuncusuna kadar develere benzer.
  • Onlara ibretle bak: bir kılavuz, yüz binlerce can!
  • Ne kılavuzu ne deveciyi! Sen, güneşi gören gözü bul da sonra bak! 2500
  • Bütün cihan, gece içinde kalmış, karanlıklara mıhlanmış, güneşi ve gündüzü bekleyip durmakta.
  • İşte sana zerrede gizli güneş, işte sana kuzu postuna bürünmüş erkek aslan.
  • İşte sana saman altında gizli bir deniz! Kendine gel, o samana şüphe ile ayak basma!
  • Ama yol gösterici hakkında içe gelen şüphe, Tanrı rahmetidir.
  • Her peygamber dünyaya tek gelmiştir. Tektir ama içinde yüzlerce âlem gizli. 2505
  • Âlem-i Kübra, kudretle sihir yaptı da cirmini, küçücük bir suret içinde gizledi.
  • Ahmaklar onu tek ve zayıf gördüler. Hiç padişahın dostu olan zayıf olur mu?
  • Ahmaklar, "O, ancak bir tek kişiden ibaret!” dediler. Vay âkıbeti düşünmeyen!
  • His gözünün Salih Peygamber’i ve devesini hakîr görmesi… Ulu Tanrı, bir orduyu helâk etmek isterse, düşmanları, galip olsalar bile onlara hor ve pek az gösterir “ Ve yukallilüküm fî a’yünihim liyakdiyallahu ermen kâne mef’ûlâ “
  • Salih’in devesi görünüşte deveydi, o zâlim kavim, bilgisizlik yüzünden deveyi kestiler.
  • Su için deveye düşman olduklarından kendileri, mezara su ve ekmek oldular. ( helâk olup mezarı doyurdular). 2510