- Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaşmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu.
- دید پر روغن دکان و جامه چرب ** بر سرش زد گشت طوطی کل ز ضرب
- Dudu, birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten âh etmeye başladı.
- روزکی چندی سخن کوتاه کرد ** مرد بقال از ندامت آه کرد
- Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi.
- ریش بر میکند و میگفت ای دریغ ** کافتاب نعمتم شد زیر میغ
- O zaman keşke elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? 255
- دست من بشکسته بودی آن زمان ** که زدم من بر سر آن خوش زبان
- Kuşu, yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi.
- هدیهها میداد هر درویش را ** تا بیابد نطق مرغ خویش را
- Üç gün, üç gece sonra şaşkın ve meyus, ümitsiz bir halde dükkânda otururken
- بعد سه روز و سه شب حیران و زار ** بر دکان بنشسته بد نومید وار
- Ve binlerce gussaya, gama eş olup; bu kuş acaba ne vakit konuşacak; diye düşünüp dururken,
- مینمود آن مرغ را هر گون شگفت ** تا که باشد کاندر آید او بگفت
- Ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafası ile bir Cevlaki geçiyordu.
- جولقیی سر برهنه میگذشت ** با سر بیمو چو پشت طاس و طشت
- Dudu, hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: 260
- طوطی اندر گفت آمد در زمان ** بانگ بر درویش زد که هی فلان
- “Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de şişeden gülyağı mı döktün?! “
- از چه ای کل با کلان آمیختی ** تو مگر از شیشه روغن ریختی
- Onun bu kıyasından halk gülmeye başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı.
- از قیاسش خنده آمد خلق را ** کو چو خود پنداشت صاحب دلق را
- Temiz kişilerin işini kendinden kıyas tutma, gerçi yazıda (aslan manasına gelen) şîr, (süt manasına gelen) şîre benzer.
- کار پاکان را قیاس از خود مگیر ** گر چه ماند در نبشتن شیر و شیر
- Bütün âlem bu sebepten yol azıttılar. Tanrı Abdallarından az kişi agâh oldu.
- جمله عالم زین سبب گمراه شد ** کم کسی ز ابدال حق آگاه شد
- Peygamberlerle beraberlik iddia ettiler (biz de onlar gibiyiz dediler); Velîleri de kendileri gibi sandılar. 265
- همسری با انبیا برداشتند ** اولیا را همچو خود پنداشتند
- Dediler ki: “İşte biz de insanız, onlar da insan. Bizde uyumaya ve yemeğe bağlıyız, onlar da.
- گفته اینک ما بشر ایشان بشر ** ما و ایشان بستهی خوابیم و خور
- “Onlar körlüklerinden aralarında uçsuz bucaksız bir fark olduğunu bilmediler.
- این ندانستند ایشان از عمی ** هست فرقی در میان بیمنتها
- Her iki çeşit arı, bir yerden yedi. Fakat bundan zehir hâsıl oldu, ondan bal.
- هر دو گون زنبور خوردند از محل ** لیک شد ز ان نیش و زین دیگر عسل
- Her iki çeşit geyik otladı, su içti. Birinden fışkı zuhur etti, öbüründen halis misk.
- هر دو گون آهو گیا خوردند و آب ** زین یکی سرگین شد و ز ان مشک ناب
- Her iki kamış da bir sulaktan su içti. Biri bomboş öbürü şekerle dopdolu. 270
- هر دو نی خوردند از یک آب خور ** این یکی خالی و آن پر از شکر
- Böyle yüzbinlerce birbirine benzer şeyler var, aralarında bulunan yetmiş yıllık farkı sen gör!
- صد هزاران این چنین اشباه بین ** فرقشان هفتاد ساله راه بین
- Bu, yer; ondan pislik çıkar... o, yer; kâmilen Tanrı nuru olur.
- این خورد گردد پلیدی زو جدا ** آن خورد گردد همه نور خدا
- Bu, yer; ondan tamamı ile hasislik ve haset zuhur eder... o, yer; ondan tamamı ile Tek Tanrı’nın nuru husule gelir.
- این خورد زاید همه بخل و حسد ** و آن خورد زاید همه نور احد
- Bu temiz yerdir, o çorak ve pis yer. Bu temiz melektir o şeytan ve canavar!
- این زمین پاک و ان شوره ست و بد ** این فرشتهی پاک و ان دیو است و دد
- Her iki suretin birbirine benzemesi caizdir, acı su da, tatlı su da berraktır. 275
- هر دو صورت گر بهم ماند رواست ** آب تلخ و آب شیرین را صفاست
- Zevk sahibinden başka kim anlayabilir? Onu bul! Tatlı su ile acı suyun farkını işte o anlar.
- جز که صاحب ذوق کی شناسد بیاب ** او شناسد آب خوش از شوره آب