English    Türkçe    فارسی   

1
2541-2565

  • Salih’in kavmi, Tanrı kahrının zahmını beklediler: o kahır ve azap da gelip o şehri yok etti.
  • Salih, halvetten çıkıp şehre doğru gitti; gördü ki şehir duman ve ateş içinde.
  • Onların hâk ile yeksân olmuş cüzülerinden bile feryat ve figanlarını duyuyordu; feryat duyulmaktaydı ama ortada feryat eden yok!
  • Kemiklerinden iniltiler, sızıntılar duydu; canları çiğ taneleri gibi yaş döküyor, ağlıyordu.
  • Salih bunu duyup ağlamaya başladı: feryat edenlere feryat etmeye koyuldu: 2545
  • ”Ey bâtıl yolda yaşayan kavim! Ben sizin çevrinizden Tanrı’ya şikâyet etmiş ağlamıştım.
  • Tanrı, bana “Onların eziyetlerine sabret; onlara nasihat ver. Zaten devirlerinden çok bir zaman kalmadı” demişti.
  • Ben, “ Cefaları eziyetleri yüzünden onlara nasihat edemiyorum. Nasihat sütü sevgiden, sâflıktan coşup akar” demiştim.
  • Bana o kadar eziyetler ettiniz ki nasihat sütü damarlarımda dondu.
  • Tanrı, bana “Ben sana lûtuf ve inayet eder, o yaralara merhem koyarım” buyurdu. 2550
  • Hak, gönlümü gök gibi sâf bir hale getirdi. Gönlümden, sizin cefalarınızı sildi, süpürdü.
  • Yine size nasihatler vermeye, şeker gibi temsiller getirmeye , sözler söylemeye başladım.
  • Şekerden taze süt çıkarıp balla şekeri sözlerime katmaya, size tatlı tatlı öğütler vermeye koyuldum.
  • O sözler, size zehir gibi tesir etti. Çünkü siz baştan aşağı zehir membaı, zehir madeniydiniz, zehirden ibarettiniz.
  • Nasıl gamlanayım ki gam baş aşağı yuvarlanıp gitti. Ey inatçı kavim! Gam sizdiniz. 2555
  • Gamın ölümüne ağlayıp feryat eden olur mu? Baştaki yara iyileşince bu yüzden saçını sakalını yolan bulunur mu?”
  • Salih, yüzünü kendine çevirip dedi ki: “Ey feryat eden, onlar feryat etmeye değmez!”
  • Ey Kur’an’ı doğru okuyan! Eğri okuma. Zâlim kavmin ardından nasıl yas tutayım?
  • Fakat yine gözünden, gönlünden yaşlar akmaya başladı. Onda sebepsiz bir merhamet hâsıl oldu.
  • Gözyaşı damarları (yağmur gibi) yağmaktaydı, kendisi de şaşırmıştı. Bu katralar, cömertlik ve kerem denizinin sebepsiz akan katralarıydı. 2560
  • O ağlarken aklı diyordu ki: “Bu ağlama neden? Seninle eğlenen o çeşit bir kavme ağlamak reva mı?
  • Neye ağlıyorsun, söyle. Yaptıkları işlere mi? O gidişleri kötü kin askerine mi?
  • Onların paslı karanlık gönüllerine mi, yılan gibi zehirli dillerine mi?
  • Onların Segsar’larınkine benzeyen nefes ve dişlerine mi? Akrep yatağı olan ağız ve gözlerine mi?
  • İnatlarına mı, alaylarına mı, kınamalarına mı? Şükret; bak, Tanrı onları nasıl hapsetti, helâk eyledi! 2565