- Yine size nasihatler vermeye, şeker gibi temsiller getirmeye , sözler söylemeye başladım.
- در نصیحت من شده بار دگر ** گفته امثال و سخنها چون شکر
- Şekerden taze süt çıkarıp balla şekeri sözlerime katmaya, size tatlı tatlı öğütler vermeye koyuldum.
- شیر تازه از شکر انگیخته ** شیر و شهدی با سخن آمیخته
- O sözler, size zehir gibi tesir etti. Çünkü siz baştan aşağı zehir membaı, zehir madeniydiniz, zehirden ibarettiniz.
- در شما چون زهر گشته آن سخن ** ز آن که زهرستان بدید از بیخ و بن
- Nasıl gamlanayım ki gam baş aşağı yuvarlanıp gitti. Ey inatçı kavim! Gam sizdiniz. 2555
- چون شوم غمگین که غم شد سر نگون ** غم شما بودید ای قوم حرون
- Gamın ölümüne ağlayıp feryat eden olur mu? Baştaki yara iyileşince bu yüzden saçını sakalını yolan bulunur mu?”
- هیچ کس بر مرگ غم نوحه کند ** ریش سر چون شد کسی مو بر کند
- Salih, yüzünü kendine çevirip dedi ki: “Ey feryat eden, onlar feryat etmeye değmez!”
- رو به خود کرد و بگفت ای نوحهگر ** نوحهات را مینیرزد آن نفر
- Ey Kur’an’ı doğru okuyan! Eğri okuma. Zâlim kavmin ardından nasıl yas tutayım?
- کژ مخوان ای راست خوانندهی مبین ** کیف آسی قل لقوم ظالمین
- Fakat yine gözünden, gönlünden yaşlar akmaya başladı. Onda sebepsiz bir merhamet hâsıl oldu.
- باز اندر چشم و دل او گریه یافت ** رحمتی بیعلتی در وی بتافت
- Gözyaşı damarları (yağmur gibi) yağmaktaydı, kendisi de şaşırmıştı. Bu katralar, cömertlik ve kerem denizinin sebepsiz akan katralarıydı. 2560
- قطره میبارید و حیران گشته بود ** قطرهی بیعلت از دریای جود
- O ağlarken aklı diyordu ki: “Bu ağlama neden? Seninle eğlenen o çeşit bir kavme ağlamak reva mı?
- عقل او میگفت کین گریه ز چیست ** بر چنان افسوسیان شاید گریست
- Neye ağlıyorsun, söyle. Yaptıkları işlere mi? O gidişleri kötü kin askerine mi?
- بر چه میگریی بگو بر فعلشان ** بر سپاه کینه توز بدنشان
- Onların paslı karanlık gönüllerine mi, yılan gibi zehirli dillerine mi?
- بر دل تاریک پر زنگارشان ** بر زبان زهر همچون مارشان
- Onların Segsar’larınkine benzeyen nefes ve dişlerine mi? Akrep yatağı olan ağız ve gözlerine mi?
- بر دم و دندان سگسارانهشان ** بر دهان و چشم کژدم خانهشان
- İnatlarına mı, alaylarına mı, kınamalarına mı? Şükret; bak, Tanrı onları nasıl hapsetti, helâk eyledi! 2565
- بر ستیز و تسخر و افسوسشان ** شکر کن چون کرد حق محبوسشان
- Elleri eğri, ayakları eğri, gözleri eğri, bakışları eğri, savaşları eğri, öfkeleri eğri...
- دستشان کژ پایشان کژ چشم کژ ** مهرشان کژ صلحشان کژ خشم کژ
- Onlar, geçmişleri taklit edip naklettikleri reylere uyduklarından bu akıl pîrinin başına ayak bastılar.
- از پی تقلید و معقولات نقل ** پا نهاده بر جمال پیر عقل
- Birbirlerine görünmek ve duyulmak kaygısı ile hür ihtiyar olmadılar, kart eşek oldular.
- پیر خر نی جمله گشته پیر خر ** از ریای چشم و گوش همدگر
- Tanrı cehennemlikleri göstermek üzere dünyaya cennetten kullar getirdi...”
- از بهشت آورد یزدان بردگان ** تا نمایدشان سقر پروردگان
- Tanrı iki deniz yarattı,birbirlerine kavuştukları halde aralarında bir perde vardır,birbirlerine karışmazlar“ âyetlerinin mânası
- در معنی آن که مرج البحرين يلتقیان بينهما برزخ لا يبغیان
- Cehennemlikler, cennetlikler bir dükkânda otururlar. Aralarında bir perde vardır, birbirlerine karışmazlar. 2570
- اهل نار و خلد را بین هم دکان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
- Nâr ehliyle nur ehli, görünüşte karışıktır ama aralarında Kaf dağı çekilmiştir.
- اهل نار و اهل نور آمیخته ** در میانشان کوه قاف انگیخته
- Bunlar, madende toprakla altının birbirine karışmasına benzerler. Toprakla altın karışıktır ama aralarında yüzlerce ova, yüzlerce konak var!
- همچو در کان خاک و زر کرد اختلاط ** در میانشان صد بیابان و رباط
- Bu, bir dizide hakikî inci ile yalancı incinin bir gecelik konuk gibi misafir olmasına benzer.
- همچنان که عقد در در و شبه ** مختلط چون میهمان یک شبه
- Denizin yarısı şeker gibi tatlı, lezzetli, rengi ay gibi parlak;
- بحر را نیمیش شیرین چون شکر ** طعم شیرین رنگ روشن چون قمر
- Diğer yarısı, yılan zehiri gibi acı,lezzetsiz, rengi de katran gibi kara. 2575
- نیم دیگر تلخ همچون زهر مار ** طمع تلخ و رنگ مظلم قیروار
- Cennetlikle cehennemlik olanlar da deniz gibi alttan üstten, dalgalanıp dururlar.
- هر دو بر هم میزنند از تحت و اوج ** بر مثال آب دریا موج موج