English    Türkçe    فارسی   

1
2619-2643

  • Bu ikisi, toprak yurtta esir ve mahpusturlar. Gece gündüz savaşta macera içinde.
  • وین دو بایسته در این خاکی سرا ** روز و شب در جنگ و اندر ماجرا
  • Kadın durmadan evin ihtiyaçlarını ister, evin şerefini, yani eve lâzım olan ekmeği, yüceliği, hürmeti diler durur. 2620
  • زن همی‌‌خواهد هویج خانگاه ** یعنی آب رو و نان و خوان و جاه‌‌
  • Nefis, kadın gibi her işe bir çare bulmak üzere gâh toprağa döşenir, tevazu gösterir; gâh ululuk diler, yücelir.
  • نفس همچون زن پی چاره‌‌گری ** گاه خاکی گاه جوید سروری‌‌
  • Aklınsa, bu düşüncelerden zaten haberi yoktur. Fikrinde Tanrı gamından başka bir şey yoktur.
  • عقل خود زین فکرها آگاه نیست ** در دماغش جز غم الله نیست‌‌
  • Hikâyenin içyüzü, bu tane ve tuzaktır, nefisle akıl arasındaki maceradır, fakat sen dış yüzünün tamamını dinle.
  • گر چه سر قصه این دانه ست و دام ** صورت قصه شنو اکنون تمام‌‌
  • Eğer yalnız mânaya ait anlatış kifayet etseydi âlem halkı, tamamı ile işten güçten kalır, âlemin nizamı bozulur giderdi.
  • گر بیان معنوی کافی شدی ** خلق عالم عاطل و باطل بدی‌‌
  • Sevgi, düşünce ve mânadan ibaret olsaydı senin oruç ve namazının zâhiri suretleri de kalmaz, yok olurdu. 2625
  • گر محبت فکرت و معنیستی ** صورت روزه و نمازت نیستی‌‌
  • Dostların birbirine armağan sunmaları, dostluğa nazaran ancak görünüşe ait şeylerdir.
  • هدیه‌‌های دوستان با همدیگر ** نیست اندر دوستی الا صور
  • Fakat bu suretle o armağanlar, gönüllerde gizli bulunan sevgilere şahadet eder.
  • تا گواهی داده باشد هدیه‌ها ** بر محبتهای مضمر در خفا
  • Çünkü, ey ulu kişi, zâhiri iyilikler gizli sevgilere şahittir.
  • ز آن که احسانهای ظاهر شاهدند ** بر محبتهای سر ای ارجمند
  • Şahidin de bazen doğrucu, bazen yalancı olur. Sarhoş, bazen şaraptan olur, bazen de ayrandan!
  • شاهدت گه راست باشد گه دروغ ** مست گاهی از می و گاهی ز دوغ‌‌
  • Ayran içen de kendisini sarhoş gösterebilir. Gürültü eder, sarhoş görünür. 2630
  • دوغ خورده مستیی پیدا کند ** های و هوی و سر گرانیها کند
  • O murai de, kendisini muhabbet sarhoşu sansınlar diye oruçlu görünür, namaz kılar.
  • آن مرایی در صیام و در صلاست ** تا گمان آید که او مست ولاست‌‌
  • Surete ait işlerden meydana gelen şey bambaşkadır. Fakat gönülde gizli olan şeye alâmettir.
  • حاصل افعال برونی دیگر است ** تا نشان باشد بر آن چه مضمر است‌‌
  • Ya Rabbi, duamızı kabul et, bize bu temyizi ver de o eğri, yalancı alâmeti,doğrusundan ayırt edelim.
  • یا رب آن تمییز ده ما را به خواست ** تا شناسیم آن نشان کژ ز راست‌‌
  • Hiç, bu temyize nasıl malik olur? Tanrı nuru ile bakar, görürse o zaman bu temyizi elde eder.
  • حس را تمییز دانی چون شود ** آن که حس ینظر بنور الله بود
  • Eser olmasa bile sebep onu meydana çıkarır. Akrabalık gibi...Akrabalık sevgiyi bildirir. 2635
  • ور اثر نبود سبب هم مظهر است ** همچو خویشی کز محبت مخبر است‌‌
  • Fakat imam ve muktedası Tanrı nuru olan kişi, ne eserlere kul olur ne sebeplere.
  • نبود آن که نور حقش شد امام ** مر اثر را یا سببها را غلام‌‌
  • Sevgi gönülde şûlelendikçe büyür, nihayet sevgi sahibi, eserden kurtulur.
  • یا محبت در درون شعله زند ** زفت گردد وز اثر فارغ کند
  • Sevgisini bildirmeye ihtiyacı yoktur. Çünkü sevgi nurunu bütün kâinata yaymıştır.
  • حاجتش نبود پی اعلام مهر ** چون محبت نور خود زد بر سپهر
  • Bu sözün tamamlanması için hayli tafsilât var ama sen ara.
  • هست تفصیلات تا گردد تمام ** این سخن لیکن بجو تو و السلام‌‌
  • Gerçi mâna, bu suretten zâhir olmaktadır ama bir cihetten mânaya yakındır, bir bakımdan mânaya uzak! 2640
  • گر چه شد معنی در این صورت پدید ** صورت از معنی قریب است و بعید
  • Delâlet hususunda mâna ile suret, su ile ağaç gibidir. Mahiyetlerine bakarsan birbirlerinden tamamı ile uzaktırlar.
  • در دلالت همچو آب‌‌اند و درخت ** چون به ماهیت روی دورند سخت‌‌
  • Sen mahiyetleri de bırak, hasasları da. O iki rızık arayan karıkocanın ahvalini anlat.
  • ترک ماهیات و خاصیات گو ** شرح کن احوال آن دو ماهرو
  • O Arabın, karısının dileğine uyması ve “ Bu inkıyatta bir hilem var, ne de imtihan yoluyla yapıyorum “ diye yemin etmesi
  • دل نهادن عرب بر التماس دل بر خویش و سوگند خوردن که در این تسلیم مرا حیلتی و امتحانی نیست‌‌
  • Arap dedi ki: “Ayrılıktan vazgeçtim. Hüküm senin… Kılıcı kından çek, emret.
  • مرد گفت اکنون گذشتم از خلاف ** حکم داری تیغ بر کش از غلاف‌‌