- Tanrı da bize oradan göklere sefer etmeyi emredince, bu yurt değiştirme, acı geldi.
 
		    - چون سفر فرمود ما را ز آن مقام ** تلخ شد ما را از آن تحویل کام
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O yüzden Tanrı’ya deliller getirerek “Ey Tanrı! Bizim yerimize kim gelecek?
 
		    - تا که حجتها همیگفتیم ما ** که بجای ما کی آید ای خدا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu tesbih ve tehlinin nurunu, dedikoduya satıyorsun” dedik.
 
		    - نور این تسبیح و این تهلیل را ** میفروشی بهر قال و قیل را
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Tanrı hükmü, bize rahmet yaygısını döşedi:”Açıkça istediğinizi söyleyin.   2670
 
		    - حکم حق گسترد بهر ما بساط ** که بگویید از طریق انبساط
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tek evlâtların babalarına söyledikleri gibi ağzınıza ne gelirse çekinmeden deyin.
 
		    - هر چه آید بر زبانتان بیحذر ** همچو طفلان یگانه با پدر
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Çünkü bu sözler, yaraşmasa bile rahmetim, gazabımdan artıktır.
 
		    - ز آن که این دمها چه گر نالایق است ** رحمت من بر غضب هم سابق است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ey melek! Bunu meydana çıkarmak için gönlünüze şüpheler salmaktayım;
 
		    - از پی اظهار این سبق ای ملک ** در تو بنهم داعیهی اشکال و شک
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen söyleyesin; ben darılmayayım, gazaplanmayayım. Bu suretle de benim hilmimi inkâr eden ağız açamasın.
 
		    - تا بگویی و نگیرم بر تو من ** منکر حلمم نیارد دم زدن
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Her nefeste bizim hilmimizden yüzlerce baba yüzlerce ana doğar, yokluğa dalıp mahvolur.   2675
 
		    - صد پدر صد مادر اندر حلم ما ** هر نفس زاید در افتد در فنا
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O babaların, o anaların hilmi, şefkati, bizim hilim ve şefkat denizimizin köpüğüdür. Köpük gider gelir ama deniz bâkidir dedi.”
 
		    - حلم ایشان کف بحر حلم ماست ** کف رود آید ولی دریا به جاست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hayır, ne dedim? O inciye karşı bu sedef, köpük değil, köpüğünün köpüğüdür.
 
		    - خود چه گویم پیش آن در این صدف ** نیست الا کف کف کف کف
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İşte o köpük hakkı için, o sâf deniz hakkı için bu söz bir sınama, bir lâf değil.
 
		    - حق آن کف حق آن دریای صاف ** که امتحانی نیست این گفت و نه لاف
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sevgiden, vefadan, boyun büküp teslim olmadan ileri gelmiştir. Huzuruna varacağım Tanrı hakkı için.
 
		    - از سر مهر و صفاء است و خضوع ** حق آن کس که بدو دارم رجوع
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu hevesim, sence sınamadan ibaretse bu sınamamı sına.   2680
 
		    - گر به پیشت امتحان است این هوس ** امتحان را امتحان کن یک نفس
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sırrını saklama ki sırrım meydana çıksın. Elimden geleni; gücümün yettiğini buyur!
 
		    - سر مپوشان تا پدید آید سرم ** امر کن تو هر چه بر وی قادرم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Gönlündekini benden gizleme de benim gönlümdeki de ortaya çıksın bu suretle ne yapabileceksem kabul edeyim.
 
		    - دل مپوشان تا پدید آید دلم ** تا قبول آرم هر آن چه قابلم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat nasıl edeyim; elimde ne çare var? Bir bak hele, canım ne işe yarar ki?
 
		    - چون کنم در دست من چه چاره است ** در نگر تا جان من چه کاره است
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Kadının kocasına rızık isteme yolunu göstermesi, onun da kabul etmesi
 
		  - تعیین کردن زن طریق طلب روزی کدخدای خود را و قبول کردن او
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kadın dedi ki:”Bir güneş doğmuş, bütün cihan ondan aydınlanmıştır.
 
		    - گفت زن یک آفتابی تافته ست ** عالمی زو روشنایی یافته ست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - O Tanrı vekili, Tanrı halifesidir. Bağdat şehri, onun yüzünden bahar gibidir.   2685
 
		    - نایب رحمان خلیفهی کردگار ** شهر بغداد است از وی چون بهار
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O padişaha ulaşabilirsen padişah olursun. Ne vakte kadar ikbal sahibi olmayanların yanına gidip duracaksın?
 
		    - گر بپیوندی بدان شه شه شوی ** سوی هر ادبار تا کی میروی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İkbal sahiplerinin dostluğu kimya gibidir. Onların nazarına benzer kimya nerede?
 
		    - همنشینی مقبلان چون کیمیاست ** چون نظرشان کیمیایی خود کجاست
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ahmed’in gözü Ebubekir’e değince o bir tasdik yüzünden Sıddıyk olmuştur.”
 
		    - چشم احمد بر ابو بکری زده ** او ز یک تصدیق صدیق آمده
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kocası, “Ben padişah huzuruna nasıl kabul olunurum; bir bahanesiz onun yanına nasıl giderim?
 
		    - گفت من شه را پذیرا چون شوم ** بیبهانه سوی او من چون روم
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Buna bir münasebet, bir vesile gerek. Hiçbir sanat aletsiz meydana gelir mi?   2690
 
		    - نسبتی باید مرا یا حیلتی ** هیچ پیشه راست شد بیآلتی
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mecnun gibi ki, birisinden Leylâ’nın bir parça hastalandığını duydu.
 
		    - همچو آن مجنون که بشنید از یکی ** که مرض آمد به لیلی اندکی