- O, Tanrı fakiri değil, lokma fakiridir. Ölü resmin önüne yemek tabağını koyma.
- فقر لقمه دارد او نی فقر حق ** پیش نقش مردهای کم نه طبق
- Ekmek yoksulu, karada balıktır. Şekli balık şeklidir ama denizden ürküp kaçar.
- ماهی خاکی بود درویش نان ** شکل ماهی لیک از دریا رمان
- O evde beslenen kuştur, havada uçan Sîmurg değil. Nefis şeyler yiyip içer, gıdası Hak’tan değildir. 2755
- مرغ خانه ست او نه سیمرغ هوا ** لوت نوشد او ننوشد از خدا
- Yemek, içmek için Tanrı âşığıdır; canı güzelliğe âşık değildir.
- عاشق حق است او بهر نوال ** نیست جانش عاشق حسن و جمال
- Tanrının zatına âşık olduğunu vehmetse bile sevdiği zat değildir; vehmi, esma ve sıfâtın verdiği vehimdir.
- گر توهم میکند او عشق ذات ** ذات نبود وهم اسما و صفات
- Vehim; vasıflardan, hadlerden doğar. Hak ise doğmamıştır, doğurmaz.
- وهم مخلوق است و مولود آمده ست ** حق نزاییده ست او لم یولد است
- Kendi tasvir ettiği şeye, kendi vehmine aşık olan kişi, nereden nimet ve ihsan sahibi Tanrı âşıklarından olacak?
- عاشق تصویر و وهم خویشتن ** کی بود از عاشقان ذو المنن
- O vehme âşık olan, doğrucuysa mecazi sevgisi, kendisini nihayet hakikate çeker, götürür. 2760
- عاشق آن وهم اگر صادق بود ** آن مجاز او حقیقت کش شود
- Bu sözü iyice anlatmak, açmak lâzım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum.
- شرح میخواهد بیان این سخن ** لیک میترسم ز افهام کهن
- Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.
- فهمهای کهنهی کوته نظر ** صد خیال بد در آرد در فکر
- Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktur. Her kuşcağız, bir inciri bütün olarak yutamaz.
- بر سماع راست هر کس چیر نیست ** لقمهی هر مرغکی انجیر نیست
- Hele ölmüş, çürümüş, hayallere dalmış kör bir kuş olursa...
- خاصه مرغی مردهای پوسیدهای ** پر خیالی اعمیی بیدیدهای
- Balık resmine ister deniz olmuş, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya! 2765
- نقش ماهی را چه دریا و چه خاک ** رنگ هندو را چه صابون و چه زاک
- Kâğıda gamlı bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alışverişi vardır, ne neşeyle.
- نقش اگر غمگین نگاری بر ورق ** او ندارد از غم و شادی سبق
- Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
- صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بینشان
- Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.
- وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست
- Resmin mütebessim bir surette olması senin içindir ki, o resim sayesinde mânanın doğrulur.
- صورت خندان نقش از بهر تست ** تا از آن صورت شود معنی درست
- Bu hamamlardaki resimler camekânın dışından bakılırsa elbiseler gibidir; cansız, hareketsiz durup durmaktadırlar. 2770
- نقشهایی کاندر این حمامهاست ** از برون جامه کن چون جامهاست
- Sen, ancak dışardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çıkar, soyun da bir içeriye gir arkadaş!
- تا برونی جامهها بینی و بس ** جامه بیرون کن در آ ای هم نفس
- Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar değildir.
- ز آن که با جامه درون سو راه نیست ** تن ز جان جامه ز تن آگاه نیست
- Halife adamlarının bedeviyi ağırlamak üzere karşılamaları ve armağanını kabul etmeleri
- پیش آمدن نقیبان و دربانان خلیفه از بهر اکرام اعرابی و پذیرفتن هدیهی او را
- O bedevi Arap uzak çöllerden Hilâfet Şehrinin kapısına vardı.
- آن عرابی از بیابان بعید ** بر در دار الخلافه چون رسید
- Kapıcılar, bedeviyi karşılayıp üstüne lûtuf gülsuyunu serptiler.
- پس نقیبان پیش او باز آمدند ** بس گلاب لطف بر جیبش زدند
- Bedevi söylemeden ihtiyacını, dileğini anladılar. Zaten onların işi istetmeden ihsan etmekti. 2775
- حاجت او فهمشان شد بیمقال ** کار ایشان بد عطا پیش از سؤال
- Ona “Ey Arab’ın en asili, en yücesi! Hangi diyardansın, yolla, yol yorgunluğuyla nasılsın?” dediler.
- پس بدو گفتند یا وجه العرب ** از کجایی چونی از راه و تعب
- Bedevi dedi ki: “Eğer bana yüz verirseniz asîlim, yüceyim. Fakat ardınıza atar mühimsemezseniz ne asaletim var ne yüzüm!
- گفت وجهم گر مرا وجهی دهید ** بیوجوهم چون پس پشتم نهید