Bu sözü iyice anlatmak, açmak lâzım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum.
شرح میخواهد بیان این سخن ** لیک میترسم ز افهام کهن
Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.
فهمهای کهنهی کوته نظر ** صد خیال بد در آرد در فکر
Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktur. Her kuşcağız, bir inciri bütün olarak yutamaz.
بر سماع راست هر کس چیر نیست ** لقمهی هر مرغکی انجیر نیست
Hele ölmüş, çürümüş, hayallere dalmış kör bir kuş olursa...
خاصه مرغی مردهای پوسیدهای ** پر خیالی اعمیی بیدیدهای
Balık resmine ister deniz olmuş, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya!2765
نقش ماهی را چه دریا و چه خاک ** رنگ هندو را چه صابون و چه زاک
Kâğıda gamlı bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alışverişi vardır, ne neşeyle.
نقش اگر غمگین نگاری بر ورق ** او ندارد از غم و شادی سبق
Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بینشان
Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.
وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست
Resmin mütebessim bir surette olması senin içindir ki, o resim sayesinde mânanın doğrulur.
صورت خندان نقش از بهر تست ** تا از آن صورت شود معنی درست
Bu hamamlardaki resimler camekânın dışından bakılırsa elbiseler gibidir; cansız, hareketsiz durup durmaktadırlar.2770
نقشهایی کاندر این حمامهاست ** از برون جامه کن چون جامهاست
Sen, ancak dışardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çıkar, soyun da bir içeriye gir arkadaş!
تا برونی جامهها بینی و بس ** جامه بیرون کن در آ ای هم نفس
Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar değildir.
ز آن که با جامه درون سو راه نیست ** تن ز جان جامه ز تن آگاه نیست
Halife adamlarının bedeviyi ağırlamak üzere karşılamaları ve armağanını kabul etmeleri
پیش آمدن نقیبان و دربانان خلیفه از بهر اکرام اعرابی و پذیرفتن هدیهی او را
O bedevi Arap uzak çöllerden Hilâfet Şehrinin kapısına vardı.
آن عرابی از بیابان بعید ** بر در دار الخلافه چون رسید
Kapıcılar, bedeviyi karşılayıp üstüne lûtuf gülsuyunu serptiler.
پس نقیبان پیش او باز آمدند ** بس گلاب لطف بر جیبش زدند
Bedevi söylemeden ihtiyacını, dileğini anladılar. Zaten onların işi istetmeden ihsan etmekti.2775
حاجت او فهمشان شد بیمقال ** کار ایشان بد عطا پیش از سؤال
Ona “Ey Arab’ın en asili, en yücesi! Hangi diyardansın, yolla, yol yorgunluğuyla nasılsın?” dediler.
پس بدو گفتند یا وجه العرب ** از کجایی چونی از راه و تعب
Bedevi dedi ki: “Eğer bana yüz verirseniz asîlim, yüceyim. Fakat ardınıza atar mühimsemezseniz ne asaletim var ne yüzüm!
گفت وجهم گر مرا وجهی دهید ** بیوجوهم چون پس پشتم نهید
Ey yüzlerinde ululuk nişanesi olanlar, ey şevketleri Câferi altından daha hoş kişiler!
ای که در روتان نشان مهتری ** فرتان خوشتر ز زر جعفری
Sizi bir kerecik görmek, sizinle bir kerecik buluşmak, yüzlerce kişileri görmeye, yüzlerce güzellerle buluşmaya bedeldir. Sizi görmek için mal, mülk, servet... hepsi feda olsun!
ای که یک دیدارتان دیدارها ** ای نثار دینتان دینارها
Ey Tanrı nuruyla bakanlar, bu dereceye erişmiş olanlar, padişahlar padişahının ahlâkıyla ahlâklanmış kişiler!2780
ای همه ینظر بنور الله شده ** از بر حق بهر بخشش آمده
Kimya gibi olan bakışı nızla bakıra benzer insanlara bakar, onları altın haline getirirsiniz.
تا زنید آن کیمیاهای نظر ** بر سر مسهای اشخاص بشر
Ben garibim, padişahın lûtfunu umarak çöllerden geldim.
من غریبم از بیابان آمدم ** بر امید لطف سلطان آمدم
Onun lûtfunun kokusu çölleri tuttu, kum zerrelerini kapladı, o zerreler bile lûtfiyle canlandı.
بوی لطف او بیابانها گرفت ** ذرههای ریگ هم جانها گرفت
Buralara kadar paraya kavuşmak için gelmiştim, fakat ulaşınca sizin yüzünüzden sarhoş oldum.
تا بدین جا بهر دینار آمدم ** چون رسیدم مست دیدار آمدم
Birisi, ekmek almak için ekmekçi dükkânına koştu, fakat ekmekçinin güzelliğini görünce canını verdi.2785
بهر نان شخصی سوی نانوا دوید ** داد جان چون حسن نانوا را بدید