- (Zevk sahibi olmayan) sihri, mucizeyle mukayese ederek her ikisinin de esası hiledir sanır.
- سحر را با معجزه کرده قیاس ** هر دو را بر مکر پندارد اساس
- Mûsâ ile savaşan sihirbazlar, inatlarından ellerine onun asâsı gibi asâ aldılar.
- ساحران موسی از استیزه را ** بر گرفته چون عصای او عصا
- Bu asâ ile o asâ arasında çok fark var, bu işle o işin arasında pek büyük bir yol var.
- زین عصا تا آن عصا فرقی است ژرف ** زین عمل تا آن عمل راهی شگرف
- Bu işin ardında Tanrı lâneti var, o işe karşılık da vade vefa olarak Tanrı rahmeti var. 280
- لعنة الله این عمل را در قفا ** رحمه الله آن عمل را در وفا
- Kâfirler inatlaşmada maymun tabiatlıdırlar. Tabiat, içte, gönülde bir afettir.
- کافران اندر مری بوزینه طبع ** آفتی آمد درون سینه طبع
- İnsan ne yaparsa maymunda yapar; maymun her zaman insandan gördüğünü yapıp durur.
- هر چه مردم میکند بوزینه هم ** آن کند کز مرد بیند دمبهدم
- O, “Bende onun gibi yaptım” sanır. O inatçı mahlûk aradaki farkı nereden bilecek?
- او گمان برده که من کژدم چو او ** فرق را کی داند آن استیزه رو
- Bu emirden dolayı yapar, o, inat ve savaş için. İnatçı kişilerin başlarına toprak saç!
- این کند از امر و او بهر ستیز ** بر سر استیزه رویان خاک ریز
- O münafık; muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için değil. 285
- آن منافق با موافق در نماز ** از پی استیزه آید نی نیاز
- Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekâtta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler.
- در نماز و روزه و حج و زکات ** با منافق مومنان در برد و مات
- Müminler için nihayet kazanç vardır, münafığa da ahirette mat olma.
- مومنان را برد باشد عاقبت ** بر منافق مات اندر آخرت
- İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li!
- گر چه هر دو بر سر یک بازیاند ** هر دو با هم مروزی و رازیاند
- Her biri, kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
- هر یکی سوی مقام خود رود ** هر یکی بر وفق نام خود رود
- Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir. 290
- مومنش خوانند جانش خوش شود ** ور منافق تیز و پر آتش شود
- Onun adı, zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
- نام او محبوب از ذات وی است ** نام این مبغوض از آفات وی است
- Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
- میم و واو و میم و نون تشریف نیست ** لفظ مومن جز پی تعریف نیست
- Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar.
- گر منافق خوانیاش این نام دون ** همچو کژدم میخلد در اندرون
- Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var?
- گرنه این نام اشتقاق دوزخ است ** پس چرا در وی مذاق دوزخ است
- O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı “kab” dan değildir. 295
- زشتی آن نام بد از حرف نیست ** تلخی آن آب بحر از ظرف نیست
- Harf kaptır, ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
- حرف ظرف آمد در او معنی چو آب ** بحر معنی عنده أم الکتاب
- Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.
- بحر تلخ و بحر شیرین در جهان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
- Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ onun aslına kadar yürü!
- وانگه این هر دو ز یک اصلی روان ** بر گذر زین هر دو رو تا اصل آن
- Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
- زر قلب و زر نیکو در عیار ** بیمحک هرگز ندانی ز اعتبار
- Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir. 300
- هر که را در جان خدا بنهد محک ** هر یقین را باز داند او ز شک
- Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır.
- در دهان زنده خاشاکی جهد ** آن گه آرامد که بیرونش نهد