- Su testisini sunup tapuya hizmet ve tâzim tohumunu ekti. 2815
- آن سبوی آب را در پیش داشت ** تخم خدمت را در آن حضرت بکاشت
- Dedi ki:” Bu armağanı o sultana götürün, padişahtan murat isteyeni ihtiyaçtan kurtarın!
- گفت این هدیه بدان سلطان برید ** سایل شه را ز حاجت واخرید
- Tatlı, lezzetli su...Yağmur sularından biriken gölden toplanmıştır. Testi de güzel, yepyeni.”
- آب شیرین و سبوی سبز و نو ** ز آب بارانی که جمع آمد به گو
- Padişah kullarının bu söze gülecekleri geldi. Fakat o armağanı can gibi kabul ettiler.
- خنده میآمد نقیبان را از آن ** لیک پذرفتند آن را همچو جان
- Çünkü basiret sahibi padişahın tabiatındaki lûtuf, bütün saray erkânına da sirayet etmişti.
- ز آن که لطف شاه خوب با خبر ** کرده بود اندر همه ارکان اثر
- Padişahların huyu halka da tesir eder. Yeşil gök, yeryüzünü de yeşertir. 2820
- خوی شاهان در رعیت جا کند ** چرخ اخضر خاک را خضرا کند
- Padişah bir havuza benzer. Maiyetini de lüleler gibi bil. Su, göllere lülelerden akar.
- شه چو حوضی دان حشم چون لولهها ** آب از لوله روان در کولهها
- Lülelerden akan suların hepsi, tertemiz bir havuzdan geldiği için her lüle, zevkli ve tatlı su akıtır.
- چون که آب جمله از حوضی است پاک ** هر یکی آبی دهد خوش ذوقناک
- Eğer havuzdaki su tuzlu ve pis olursa her lüleden aynı su akar.
- ور در آن حوض آب شور است و پلید ** هر یکی لوله همان آرد پدید
- Çünkü her lüle havuza muttasıldır. Sen bu sözün mânasına iyice dal, adamakıllı dikkat et, düşün!
- ز آن که پیوسته ست هر لوله به حوض ** خوض کن در معنی این حرف خوض
- Yurdu olmayan padişahlar padişahı can da, bak, bütün bedene nasıl tesir etmiştir. 2825
- لطف شاهنشاه جان بیوطن ** چون اثر کرده ست اندر کل تن
- Tabiatı, soyu sopu hoş aklın lûtfu da, bak, bütün bedeni nasıl müeddep bir hale getiriyor.
- لطف عقل خوش نهاد خوش نسب ** چون همه تن را در آرد در ادب
- Kararı, sükûnu olmayan şuh ve şen aşk da bütün bedeni nasıl cünuna sürüklüyor?
- عشق شنگ بیقرار بیسکون ** چون در آرد کل تن را در جنون
- Kevser gibi olan deniz suyunun letafeti yüzünden dibindeki ateş parçalarının hemen hepsi inci ve mücevherdir.
- لطف آب بحر کاو چون کوثر است ** سنگ ریزهش جمله در و گوهر است
- Usta hangi hünerde tanınmışsa, hangi hünerle şöhret bulmuşsa çırağı da o hünerde ilerler ,o hünerde meşhur olur.
- هر هنر که استا بدان معروف شد ** جان شاگردان بدان موصوف شد
- Usul ilmini bilen üstadın yanında zihni çevik, istidatlı talebe usul okur; 2830
- پیش استاد اصولی هم اصول ** خواند آن شاگرد چست با حصول
- Fakîh üstadın yanında da usul okumaz, fıkıh tahsil eder.
- پیش استاد فقیه آن فقه خوان ** فقه خواند نی اصول اندر بیان
- Nahiv üstadının talebesi nahiv üstadı olur.
- پیش استادی که او نحوی بود ** جان شاگردش از او نحوی شود
- Hakikat yolunda mahvolan üstadın talebesi ise üstadının sayesinde padişahta mahvolur, yokluğa erişir.
- باز استادی که او محو ره است ** جان شاگردش از او محو شه است
- Ölüm günü bütün bu bilgiler içinde işe yarayan ve yol azığı olanı da yokluk bilgisidir.
- زین همه انواع دانش روز مرگ ** دانش فقر است ساز راه و برگ
- Nahivciyle gemici hikâyesi
- حکایت ماجرای نحوی و کشتیبان
- Bir nahiv âlimi, gemiye binmişti. O kendini beğenmiş âlim, yüzünü gemiciye dönüp, 2835
- آن یکی نحوی به کشتی درنشست ** رو به کشتیبان نهاد آن خود پرست
- “Sen hiç nahiv okudun mu?” demişti. Gemici “hayır” deyince demişti ki : “Yarı ömrün hiçe gitti.”
- گفت هیچ از نحو خواندی گفت لا ** گفت نیم عمر تو شد در فنا
- Gemici bu söze kızdı, gönlü kırıldı. Fakat susup derhal cevap vermedi.
- دل شکسته گشت کشتیبان ز تاب ** لیک آن دم کرد خامش از جواب
- Derken rüzgâr gemiyi bir girdaba düşürdü. Gemici, o nahiv âlimine bağırdı:
- باد کشتی را به گردابی فگند ** گفت کشتیبان به آن نحوی بلند
- “ Yüzmeyi bilir misin, söyle!” Nahivci “Bilmem bende yüzgeçlik arama”
- هیچ دانی آشنا کردن بگو ** گفت نی ای خوش جواب خوب رو