- O münafık; muvafıkla beraber, inat ve taklide uyup namaza durur; niyaz ve tazarru için değil. 285
- آن منافق با موافق در نماز ** از پی استیزه آید نی نیاز
- Müminler; namazda, oruçta, hacda, zekâtta münafıkla kazanıp kaybetmektedirler.
- در نماز و روزه و حج و زکات ** با منافق مومنان در برد و مات
- Müminler için nihayet kazanç vardır, münafığa da ahirette mat olma.
- مومنان را برد باشد عاقبت ** بر منافق مات اندر آخرت
- İkisi de bir oyun başındaysa da birbirlerine nispetle aralarında ne kadar fark var; biri Merv’li öbürü Rey’li!
- گر چه هر دو بر سر یک بازیاند ** هر دو با هم مروزی و رازیاند
- Her biri, kendi makamına gider, her biri kendi adına uygun olarak yürür.
- هر یکی سوی مقام خود رود ** هر یکی بر وفق نام خود رود
- Onu mümin diye çağırırlar, ruhu hoşlanır. Münafık derlerse sertleşir, ateş kesilir. 290
- مومنش خوانند جانش خوش شود ** ور منافق تیز و پر آتش شود
- Onun adı, zatı yüzünden sevgilidir. Bunun adının sevilmemesi, afetleri yüzünden, nifakla sıfatlanmış olan zatından dolayıdır.
- نام او محبوب از ذات وی است ** نام این مبغوض از آفات وی است
- Mim, vav, mim ve nun harflerinde bir yücelik yoktur. Mümin sözü ancak tarif içindir.
- میم و واو و میم و نون تشریف نیست ** لفظ مومن جز پی تعریف نیست
- Ona münafık dersen... o aşağılık ad, içini akrep gibi dağlar.
- گر منافق خوانیاش این نام دون ** همچو کژدم میخلد در اندرون
- Bu ad, cehennemden ayrılmış ve kopmuş değilse niçin cehennem tadı var?
- گرنه این نام اشتقاق دوزخ است ** پس چرا در وی مذاق دوزخ است
- O kötü adın çirkinliği harften değildir. O deniz suyunun acılığı “kab” dan değildir. 295
- زشتی آن نام بد از حرف نیست ** تلخی آن آب بحر از ظرف نیست
- Harf kaptır, ondaki mana su gibidir. Mana denizi de “Ümm-ül-Kitap” yanında bulunan, kendisinde olan zattır.
- حرف ظرف آمد در او معنی چو آب ** بحر معنی عنده أم الکتاب
- Dünyada acı ve tatlı deniz var. Aralarında bir perde var ki birbirine taşmaz karışmazlar.
- بحر تلخ و بحر شیرین در جهان ** در میانشان برزخ لا یبغیان
- Fakat şu var ki bu iki denizin her ikisi de bir asıldan akar. Bu ikisinden de geç, tâ onun aslına kadar yürü!
- وانگه این هر دو ز یک اصلی روان ** بر گذر زین هر دو رو تا اصل آن
- Kalp altınla halis altın ayarda belli olur. Kalpla halisi, mehenge vurmadıkça tahminî olarak bilemezsin.
- زر قلب و زر نیکو در عیار ** بیمحک هرگز ندانی ز اعتبار
- Tanrı kimin ruhuna mehenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir. 300
- هر که را در جان خدا بنهد محک ** هر یقین را باز داند او ز شک
- Diri bir kişinin ağzına bir sıçrayıp girse o adam, onu dışarı çıkarıp attığı zaman rahatlaşır.
- در دهان زنده خاشاکی جهد ** آن گه آرامد که بیرونش نهد
- Binlerce lokma arasında ağzına ufacık bir çöp girdi mi, diri kişinin hissi onu duyar, sezer.
- در هزاران لقمه یک خاشاک خرد ** چون در آمد حس زنده پی ببرد
- Dünya hissi, bu cihanın merdivenidir, din hisside göklerin merdiveni.
- حس دنیا نردبان این جهان ** حس دینی نردبان آسمان
- Bu hissin sağlığını hekimden isteyiniz, o hissin sağlığını Habib’den (Hz. Muhammed’den) .
- صحت این حس بجویید از طبیب ** صحت آن حس بخواهید از حبیب
- Bu hissin sağlığı, vücut sağlamlığındandır, o hissin sağlığı vücudu harap etmektedir. 305
- صحت این حس ز معموری تن ** صحت آن حس ز تخریب بدن
- Can yolu, mutlaka cismi viran eder, onu yıktıktan sonra da yapar.
- راه جان مر جسم را ویران کند ** بعد از آن ویرانی آبادان کند
- Altın definesi için evi harap etmiştir; fakat o altın definesini elde ettikten sonra o evi daha mamur bir hale getirmiştir.
- کرد ویران خانه بهر گنج زر ** وز همان گنجش کند معمورتر
- Suyu kesmiş, suyun aktığı yolu temizlemiş, ondan sonra arka içilecek su akıtmıştır.
- آب را ببرید و جو را پاک کرد ** بعد از آن در جو روان کرد آب خورد
- Deriyi yarmış, termeni çıkarmış... Ondan sonra orada yepyeni bir deri bitmiştir.
- پوست را بشکافت و پیکان را کشید ** پوست تازه بعد از آتش بردمید