English    Türkçe    فارسی   

1
2874-2898

  • Karnın doyunca murdarlaşıyor, ayak üstünde duran ve hiçbir şeyden haberi olmayan bir duvar kesiliyorsun.
  • Şu halde sen bir zaman pis, murdar bir hale geliyor, bir zaman köpekleşiyorsun. Aslanların yolunda nasıl yürüyebilecek, nasıl koşup seğirteceksin? 2875
  • Sana avlanmakta yarayan ancak köpektir. Bunu böyle bil de köpeğe daha az miktarda kemik at!
  • Çünkü köpeğin karnı doyarsa daha ziyade serkeşleşir. Bu serkeşlikle ava istediğin gibi gider mi?
  • O Bedeviyi, oraya yoksulluk çekiyordu. Nihayet o kapıyı, o devleti gördü.
  • O penahı olmayan yoksula padişahın ihsanını hikâye etmiştik.
  • Âşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin, ağzından aşk kokusu duyulur. 2880
  • Fıkıhtan bahsetse ağzından hep yokluğa ait sözler çıkar; o sözlerden yokluk kokusu gelir.
  • Küfre ait bahis açsa o bahsinde din kokusu vardır. Şüpheye dair söz söylese sözleri, yakîni anlatmış olur.
  • Eğri söylese doğru görünür. O ne güzel eğridir ki doğruyu süsler.
  • Doğruluk denizinden zuhur eden o eğri köpük, feridir. Sâf asıl, o fer’i de sâflıkla bezemiştir.
  • O köpüğü sâf ve makbul bil. Sevgilinin dudağından çıkan azarlayış say. 2885
  • Âşığın, pek de istemediği o azar, sevgilinin yüzünün hatırı için hoş görülür.
  • Şekeri, ekmek şekline sokar, pişirirsen tadınca yine onda şeker lezzeti vardır, ekmek lezzeti bulunmaz.
  • Bir mümin, altından yapılmış bir put bulsa hiç onu Şamanlara bırakır mı?
  • Bırakmadıktan başka alır, ateşe atar. Onun ariyet şeklini bu suretle eritip bozar.
  • Altında put şekli kalmaz. Çünkü suret, ibadete mânidir, yol vurucudur. 2890
  • O putun hakikati, yani altın; Tanrı’nın bir ihsanıdır. Sonradan put şekline sokulmuştur. Altın, Tanrı ihsanı olup altınlık nasıl bu ihsan için âriyet bir suretse put şekli de altın için ârızi bir surettir.
  • Bir pire için yepyeni kilimi yakma. Sineğin verdiği baş ağrısı yüzünden gününü zayi etme.
  • Surette kalırsan putperestsin. Her şeyin suretini bırak, mânaya bak.
  • Hacca gidersen hac yoldaşı ara. Ama ha Hintli olmuş, ha Türk, ha Arap.
  • Onun şekline rengine bakma; azmine ve maksadına bak. 2895
  • Rengi kara bile olsa değil mi ki seninle aynı maksadı güdüyor, aynı senin rengindedir, sen ona beyaz de.
  • Bu hikâye parça buçuk söylendi (araya sözler karıştı, başka hikâyeler girdi.) Âşıkların işi gibi başsız, ayaksız nakledildi.
  • Fakat hakikatte başı yoktur, ezel gibi evveline evvel bulunmaz. Sonu da yok. Ebedle eş!