- Ruh, şimdilik kalıba yoldaş olmuştur. (kalıp, ruhu korumaktır). Nitekim köpek de bir zaman için kapıyı korur.
- روح قالب را کنون همره شده ست ** مدتی سگ حارس درگه شده ست
- Bunlar; kudretli, şevketli aslanın maiyetinde dağa doğru gittikleri zaman
- چون که رفتند این جماعت سوی کوه ** در رکاب شیر با فر و شکوه
- İşleri rast geldi, bir dağ öküzü, bir dağ keçisi, bir de semiz tavşan avladılar.
- گاو کوهی و بز و خرگوش زفت ** یافتند و کار ایشان پیش رفت
- Savaşçı aslanın maiyetinde giden kişinin kebabı, gece olsun, eksik olmaz.
- هر که باشد در پی شیر حراب ** کم نیاید روز و شب او را کباب
- Ölmüş yaralanmış, kan içinde bulunan avlarını dağdan çeke çeke ormana getirince, 3025
- چون ز که در بیشه آوردندشان ** کشته و مجروح و اندر خون کشان
- Kurt ve tilki padişahlara lâyık bir adaletle av hayvanlarının paylaşılmasına tamahlandılar.
- گرگ و روبه را طمع بود اندر آن ** که رود قسمت به عدل خسروان
- İkisinin de tamahı, aslana aksetti, o tamahın sebebini anladı.
- عکس طمع هر دوشان بر شیر زد ** شیر دانست آن طمعها را سند
- Sırların aslanı ve beyi olan, kalpten geçenleri bilir.
- هر که باشد شیر اسرار و امیر ** او بداند هر چه اندیشد ضمیر
- Kendine gel, ey düşüncelere dalmayı huy edinen gönül! Onun huzurunda kötü düşüncelerden sakın!
- هین نگه دار ای دل اندیشه جو ** دل ز اندیشهی بدی در پیش او
- O bilir, o anlar, eşeği sükût içinde sürer. Sırrını bildiğini anlatmamak, ayıbını yüzüne vurmamak için de yüzüne güler. 3030
- داند و خر را همیراند خموش ** در رخت خندد برای رویپوش
- Aslan, onların vesveselerini anladıysa da açmadı, bir şey söylemedi, onları korudu.
- شیر چون دانست آن وسواسشان ** وانگفت و داشت آن دم پاسشان
- Fakat kendi kendine “Yoksul hasisler sizi! Ben, sizin cezanızı veririm, size gösteririm ben!
- لیک با خود گفت بنمایم سزا ** مر شما را ای خسیسان گدا
- ”Size benim hükmüm kâfi gelmedi mi? Benim ihsanım hususunda zannınız bu mu?
- مر شما را بس نیامد رای من ** ظنتان این است در اعطای من
- Sizin akıllarınız, reyleriniz de benden; benim dünyamı aydınlatan ihsanlarımdandır.
- ای عقول و رایتان از رای من ** از عطاهای جهان آرای من
- Resim ressamı nasıl ayıplayabilir? Resme o ayıbı, o kötü görünüşü veren ressamdır. 3035
- نقش با نقاش چه سگالد دگر ** چون سگالش اوش بخشید و خبر
- Benim hakkımda böyle hasisçe bir zanna mı düşeceksiniz? Zamanın ayıbı, arı asıl sizsiniz.
- این چنین ظن خسیسانه به من ** مر شما را بود ننگان زمن
- Tanrı hakkında kötü zanda bulunanlar, sizin kellenizi uçurmazsam bu işim, hatanın ta kendisidir.
- ظانین بالله ظن السوء را ** گر نبرم سر بود عین خطا
- Dünyayı sizin ayıbınızdan kurtarayım da bu hikâye, dünya durdukça söylenip dursun dedi.
- وارهانم چرخ را از ننگتان ** تا بماند بر جهان این داستان
- Aslan bu düşünceyle açıkça gülüyordu. Aslanın gülümsemelerine emin olma.
- شیر با این فکر میزد خنده فاش ** بر تبسمهای شیر ایمن مباش
- Dünya malı, Tanrının gülümsemeleridir. Bizi bu suret sarhoş, mağrur ve perişan etmiştir. 3040
- مال دنیا شد تبسمهای حق ** کرد ما را مست و مغرور و خلق
- Ey Kadri yüce kişi! Sana yoksulluk ve hastalık iyidir. Çünkü o gülümseme nihayet tuzağını kurar, seni düşürür!
- فقر و رنجوری به استت ای سند ** کان تبسم دام خود را بر کند
- Aslanın kurdu imtihan ederek “ Kurt, huzuruma gel, bu avları aramızda payet “ demesi
- امتحان کردن شیر گرگ را و گفتن که پیش آی ای گرگ بخش کن صیدها را میان ما
- Aslan “Bunları payet. Ey koca kurt, adaleti tazele!
- گفت شیر ای گرگ این را بخش کن ** معدلت را نو کن ای گرگ کهن
- Pay etmede benim vekilim ol da ne mahiyettesin, meydana çıksın” dedi.
- نایب من باش در قسمتگری ** تا پدید آید که تو چه گوهری
- Kurt “Padişahım, yaban öküzü senin payın. O büyük, sen de büyük, iri ve çeviksin.
- گفت ای شه گاو وحشی بخش تست ** آن بزرگ و تو بزرگ و زفت و چست
- Keçi orta boyda, orta irilikte, onun için benim. Tilki, sen de tavşanı al. Tavşan tam sana münasip” dedi. 3045
- بز مرا که بز میانه ست و وسط ** روبها خرگوش بستان بیغلط