English    Türkçe    فارسی   

1
3126-3150

  • Çünkü ben, ben değilim. Bu nefes ondandır. Bu sözün karşısında söz söyleyen, inkârda bulunan kâfirdir” dedi.
  • چون که من من نیستم این دم ز هوست ** پیش این دم هر که دم زد کافر اوست‌‌
  • Bu tilki suretinde aslan gizlidir. Bu tilkinin bulunduğu yerde yiğitlik taslamağa gelmez.
  • هست اندر نقش این روباه شیر ** سوی این روبه نشاید شد دلیر
  • Sûretine bakıp aslan olduğuna inanmıyorsan ondan aslan kükreyişini de duymuyor musun?
  • گر ز روی صورتش می‌‌نگروی ** غره‌‌ی شیران از او می‌‌نشنوی‌‌
  • Nuh’ta Tanrı’dan bir kudret yoktu da bütün dünyayı neden birbirine vurdu?
  • گر نبودی نوح را از حق یدی ** پس جهانی را چرا بر هم زدی‌‌
  • Bir vücutta yüz binlerce aslan vardı. O, ateş gibiydi, âlemse bir harman. 3130
  • صد هزاران شیر بود او در تنی ** او چو آتش بود و عالم خرمنی‌‌
  • Harman, onun onda bir hakkını gözetmeyince o da harmana böyle bir şûleyi saldı, yakıp kül etti.
  • چون که خرمن پاس عشر او نداشت ** او چنان شعله بر آن خرمن گماشت‌‌
  • Kim, bu gizli aslanın önünde kurt gibi ağız açıp edepten dışarı konursa,
  • هر که او در پیش این شیر نهان ** بی‌‌ادب چون گرگ بگشاید دهان‌‌
  • Aslan, kurdu nasıl paraladıysa onu da paralar, ona nasıl “ Fentekamna” âyetini okuduysa buna da okur.
  • همچو گرگ آن شیر بردراندش ** فانتقمنا منهم بر خواندش‌‌
  • Aslandan pençeyi yer. Aslanın önünde yiğitlik satanın aklı yoktur.
  • زخم یابد همچو گرگ از دست شیر ** پیش شیر ابله بود کاو شد دلیر
  • Keşke o yara yalnız vücuda gelseydi de gönül ve iman selâmette kalsaydı... 3135
  • کاشکی آن زخم بر تن آمدی ** تا بدی کایمان و دل سالم بدی‌‌
  • Söz buraya gelince kuvvetim kesildi. Bu sırrı nasıl açayım?
  • قوتم بگسست چون اینجا رسید ** چون توانم کرد این سر را پدید
  • O tilki gibi siz de boğazınızı az düşünün, onun huzurunda hileye az sapın.
  • همچو آن روبه کم اشکم کنید ** پیش او روباه بازی کم کنید
  • Huzurunda bütün bizi, beni terk edin... Mülk, onun mülküdür; mülkü ona teslim edin.
  • جمله ما و من به پیش او نهید ** ملک ملک اوست ملک او را دهید
  • Doğru yola yoksulca gelirseniz aslan da sizindir, aslanın avladığı av da sizin.
  • چون فقیر آیید اندر راه راست ** شیر و صید شیر خود آن شماست‌‌
  • Çünkü o, paktır; Sübhan, onun vasfıdır. O, batınî şeylerden de müstağnidir, zâhiri şeylerden de. 3140
  • ز آنکه او پاک است و سبحان وصف اوست ** بی‌‌نیاز است او ز نغز و مغز و پوست‌‌
  • Ondaki her türlü av, her çeşit ikram ve ihsan o padişahın kulları içindir.
  • هر شکار و هر کراماتی که هست ** از برای بندگان آن شه است‌‌
  • Padişahın hiçbir şeye tamahı yoktur, O, bütün bu devleti halk için düzüp koşmuştur; ne mutlu anlayana!
  • نیست شه را طمع بهر خلق ساخت ** این همه دولت خنک آن کاو شناخت‌‌
  • Dünyanın ve ahiretin devletleri; devleti, dünyayı ve ahireti yaratan kişinin ne işine yarar?
  • آن که دولت آفرید و دو سرا ** ملک دولتها چه کار آید و را
  • Şu halde Süphan’ın huzurunda gönlünüzü koruyun ki sonra kötü düşünceden utanmayasınız.
  • پیش سبحان بس نگه دارید دل ** تا نگردید از گمان بد خجل‌‌
  • Çünkü o; halis sütün içindeki siyah kıl gibi bütün gizli şeyleri, düşünceleri arayıp taramayı...her şeyi görür. 3145
  • کاو ببیند سر و فکر و جستجو ** همچو اندر شیر خالص تار مو
  • Suretten geçip gönlünü arıtan kişi, gayp suretlerine ayna olur.
  • آن که او بی‌‌نقش ساده سینه شد ** نقشهای غیب را آیینه شد
  • Şüphe yok, sırrımızı anlar; çünkü mümin, müminin aynasıdır.
  • سر ما را بی‌‌گمان موقن شود ** ز آن که مومن آینه‌‌ی مومن شود
  • Nakdimizi mehenge urunca derhal yakîni şüpheden ayırt eder.
  • چون زند او نقد ما را بر محک ** پس یقین را باز داند او ز شک‌‌
  • Canı, nakitlerin mehengi olunca elbette ayarı sağlam olanı da görür, kalp olanı da.
  • چون شود جانش محک نقدها ** پس ببیند قلب را و قلب را
  • Padişahların ârif sofileri karşılarına oturtması
  • نشاندن پادشاهان صوفیان عارف را پیش روی خویش تا چشمشان بدیشان روشن شود
  • Hatırlarsan duymuşsundur; padişahların böyle bir âdeti vardı: 3150
  • پادشاهان را چنان عادت بود ** این شنیده باشی ار یادت بود