English    Türkçe    فارسی   

1
3246-3270

  • Nice kâfirler vardır ki din sevdasındadırlar. Fakat namus, kibir, şu bu; onların mâniaları, halleridir.
  • Bu, gizli bir bağdır ama demirden beter. Demir bağı, ancak balta kırar...
  • Demir bağı kırmak, kaldırmak ne de olsa yine mümkündür. Fakat gayptan bağlanan bağa kimse çare bulamaz.
  • Bir adamı arı sokarsa tabiatı, derhal o kötülüğü gidermek için uğraşmaya başlar.
  • Bu da arı sokmasıdır ama kendi varlığından, senden meydana gelmedir. Böyle olunca da gam kuvvetlenir, illet bir türlü geçmez. 3250
  • İçimden bunu açmak, iyice anlatmak geliyor ama ümitsizlik verir diye korkuyorum.
  • Hayır , ümitsizlenme, sevin o feryada erişen Tanrı’ya feryat et!
  • Ey affetmeyi seven Tanrı, bizi affet! Ey eskimiş nasır illetinin bile hekimi, bizi bağışla!
  • Hikmetin gönlüne aksetmesi o kötüyü yoldan çıkardı. Sen de kendini görme ki bu görüş senden toz kaldırmasın.
  • Kardeş sana akıp duran hikmet “ Tanrı Abdâli’ndendir, sana âriyettir. 3255
  • O kendisinde bir nur bulmuştur ama o nur, padişahların eşiğinden vurmuştur.
  • Şükret, mağrur olma, ululanma, kulak as ve hiç kendini görme.
  • Yüz binlerce ah ki bu âriyet hal, ümmetleri ümmetlikten uzaklaştırdı.
  • Kendisini, her konakta sofra başına varacak sanmayan kişiye kul olayım.
  • Adamın bir gün evine varabilmesi için bir çok konakları terk etmesi lâzımdır. 3260
  • Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği âriyet kızıllıktır.
  • Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma , anla ki parlaklık güneştedir.
  • Her kapı, duvar “ Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim” diyebilir.
  • Fakat güneş “Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar” der.
  • Yeşillikler “ Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var” diyebilirler. 3265
  • Fakat yaz mevsimi, onlara “ Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün” der.
  • Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh, kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir.
  • Vücuda der ki: “Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
  • Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
  • Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler. 3270