English    Türkçe    فارسی   

1
3327-3351

  • Balta; ağaçların, dalların çokluğundan, sıklığından hiç korkar mı? Hepsini paramparça eder, kesip biçer.
  • تیشه را ز انبوهی شاخ درخت ** کی هراس آید ببرد لخت لخت‌‌
  • Fakat bir ota saldırmaz. Neşter yaradan başka yere vurulmaz.
  • لیک بر برگی نکوبد خویش را ** جز که بر نیشی نکوبد نیش را
  • Aleve, odunun çokluğundan ne gam? Kasap koyun sürüsünden kaçar mı?
  • شعله را ز انبوهی هیزم چه غم ** کی رمد قصاب از خیل غنم‌‌
  • Mânaya nispetle suret nedir? Çok zayıf, çok âciz. Kötüyü baş aşağı tutan ondaki mânadır. 3330
  • پیش معنی چیست صورت بس زبون ** چرخ را معنیش می‌‌دارد نگون‌‌
  • Dolap gibi dönüp duran gökten kıyas tut. Onun dönmesi nedendir? Onda müdebbir olan akıldan.
  • تو قیاس از چرخ دولابی بگیر ** گردشش از کیست از عقل مشیر
  • Oğul, siper gibi olan bu kalıbın dönüşü, hareketi de gizli ruhtandır.
  • گردش این قالب همچون سپر ** هست از روح مستر ای پسر
  • Bu rüzgârın hareketi onun mânasından ( o suretle zâhir olan mânadan, Tanrı kudretinden) dir değirmen çarkına benzer; çark, ırmak suyunun esiridir.
  • گردش این باد از معنی اوست ** همچو چرخی کان اسیر آب جوست‌‌
  • Bu nefesin alınıp verilmesi, girip çıkması da hevesli candan başka kimdendir?
  • جر و مد و دخل و خرج این نفس ** از که باشد جز ز جان پر هوس‌‌
  • Can, o nefesi, nefesle çıkan sözü, bazen cim haline kor; bazen de ha ve dal haline ( bu suretle de inkâr da bulunur). Gâh o sözü barış sözü yapar, gâh savaş sözü. 3335
  • گاه جیمش می‌‌کند گه حا و دال ** گاه صلحش می‌‌کند گاهی جدال‌‌
  • Yine böyle Tanrı’mız, bu rüzgârı Âd kavmine ejderha yaptığı halde,
  • همچنین این باد را یزدان ما ** کرده بد بر عاد همچون اژدها
  • Yine aynı rüzgârı; müminlere rahmet, hayat ve emniyet verici bir hale getirmişti.
  • باز هم آن باد را بر مومنان ** کرده بد صلح و مراعات و امان‌‌
  • Âlemlerin Rabbinin mânalar denizi olan bin Şeyhi, “ mâna Allah’dır” dedi.
  • گفت المعنی هو الله شیخ دین ** بحر معنیهای رب العالمین‌‌
  • Bütün yerler, gökler; o yürüyen denizde, o can deryasında çör çöp gibidir.
  • جمله اطباق زمین و آسمان ** همچو خاشاکی در آن بحر روان‌‌
  • Suda çör çöpün saldırması, oynaması, suyun dalgalanmasındandır. 3340
  • حمله‌‌ها و رقص خاشاک اندر آب ** هم ز آب آمد به وقت اضطراب‌‌
  • İnat eder de onları hareketsiz bırakmayı dilerse kıyıya atıverir.
  • چون که ساکن خواهدش کرد از مرا ** سوی ساحل افکند خاشاک را
  • Kıyıdan dalgalandığı yere, kendisine çekti mi... ateş, ota ne yaparsa deniz de onlara onu yapar (hepsini siler, süpürür, yok eder).
  • چون کشد از ساحلش در موج گاه ** آن کند با او که آتش با گیاه‌‌
  • Bu söze de son yoktur. Ey genç sen yine Hârût Mârût hikâyesine dön.
  • این حدیث آخر ندارد باز ران ** جانب هاروت و ماروت ای جوان‌‌
  • Hârût, Mârût hikâyesinin sonu ve onların, dünyada Bâbil Kuyusunda cezalandırılmaları
  • باقی قصه‌‌ی هاروت و ماروت و نکال و عقوبت ایشان هم در دنیا به چاه بابل‌‌
  • Bu iki melek, cihan halkının günahını, kötülüğünü görünce,
  • چون گناه و فسق خلقان جهان ** می‌‌شدی بر هر دو روشن آن زمان‌‌
  • Hiddetlerinden ellerini ısırıyorlardı. Fakat gözleriyle kendi ayıplarını görmüyorlardı. 3345
  • دست‌‌خاییدن گرفتندی ز خشم ** لیک عیب خود ندیدندی به چشم‌‌
  • Bir çirkin, aynada kendisini görünce yüzünü çevirmiş, kızmış.
  • خویش در آیینه دید آن زشت مرد ** رو بگردانید از آن و خشم کرد
  • Kendisini gören kendisini beğenen; birisinde bir suç gördü mü...İçinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar.
  • خویش بین چون از کسی جرمی بدید ** آتشی در وی ز دوزخ شد پدید
  • O, bu kibre din gayreti adını takar; kendi kâfir nefsini görmez.
  • حمیت دین خواند او آن کبر را ** ننگرد در خویش نفس گبر را
  • Din gayretinin başka alâmeti vardır. O ateşten bütün bir dünya yeşerir, hayat bulur.
  • حمیت دین را نشانی دیگر است ** که از آن آتش جهانی اخضر است‌‌
  • Tanrı; Hârût’la Mârût’a “ Eğer siz, nurdan yaratılmış, mâsum melekseniz aldanmış, ziyankâr suçluları görmeyin. 3350
  • گفت حقشان گر شما روشان‌‌گرید ** در سیه کاران مغفل منگرید
  • Ey gökyüzünün askerleri, benim kullarım! Şükredin ki şehvetten ve cinsi temayülden kurtulmuşsunuz.
  • شکر گویید ای سپاه و چاکران ** رسته‌‌اید از شهوت و از چاک ران‌‌