- Halkı, değirmende buğdayı arpadan fark edercesine teker, teker tanıyorum.
- یک به یک وامیشناسم خلق را ** همچو گندم من ز جو در آسیا
- Cennetlik kim, yabancı nerede? Bence yılan ve balık gibi apaşikâr. 3510
- که بهشتی کیست و بیگانه کی است ** پیش من پیدا چو مار و ماهی است
- “ Kıyamet günü, bazı yüzler ak olur, bazıları kara...” Sırrı, şimdiden meydana çıktı. Bu halkın bir kısmının yüzü ak, bir kısmının kara.”
- این زمان پیدا شده بر این گروه ** یوم تبیض و تسود وجوه
- Hakikatte bazı ruhlar, bundan önce de ( dünyaya gelmeden de) ayıplıydı. Fakat ana rahminde olduğu için hali, halka gizliydi.
- پیش از این هر چند جان پر عیب بود ** در رحم بود و ز خلقان غیب بود
- Şakî, ana karnında şakî olur (fakat bilinmez) Cisim âlemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlaşılır.
- الشقی من شقی فی بطن الام ** من سمات الجسم یعرف حالهم
- Vücut da ana gibi can çocuğuna gebedir. Ölüm, doğmak derdi ve kıyamettir.
- تن چو مادر طفل جان را حامله ** مرگ درد زادن است و زلزله
- Bu dünyada geçmiş canların hepsi, “ O ferahlı can acaba nasıl doğacak?” diye beklemektedirler. 3515
- جمله جانهای گذشته منتظر ** تا چگونه زاید آن جان بطر
- Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkânı yok... O çok güzel olacak, derler.
- زنگیان گویند خود از ماست او ** رومیان گویند بس زیباست او
- Vücudun canı, ahiret âlemine doğunca artık beyaz, kara ihtilafı kalmaz.
- چون بزاید در جهان جان و جود ** پس نماند اختلاف بیض و سود
- Kara ise Zenciler alıp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocuğu, beyazlar alıp götürürler.
- گر بود زنگی برندش زنگیان ** روم را رومی برد هم از میان
- Fakat doğmadıkça anlamak, âlemdeki müşkül işlerdendir. Çünkü henüz doğmamış çocuğun nasıl olduğunu bilen azdır.
- تا نزاد او مشکلات عالم است ** آن که نازاده شناسد او کم است
- Bunu anlayan kişi, ancak Tanrı nuruyla bakıp gören kişidir. Böyle olan zat, bâtına da nüfuz edebilir. 3520
- او مگر ینظر بنور الله بود ** کاندرون پوست او را ره بود
- Nutfenin aslı beyaz renkli ve hoştur. Fakat beyaz kişinin canının aksi;
- اصل آب نطفه اسپید است و خوش ** لیک عکس جان رومی و حبش
- Nutfeye renk verir, onu en güzel şekle sokar; kara kişinin canının aksi de bir kısım halkı, en aşağılık bir renge, en bayağı bir şekle sürer, götürür.
- میدهد رنگ احسن التقویم را ** تا به اسفل میبرد این نیم را
- Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım.
- این سخن پایان ندارد باز ران ** تا نمانیم از قطار کاروان
- Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dağ mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar.
- یوم تبیض و تسود وجوه ** ترک و هندو شهره گردد ز آن گروه
- Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar. 3525
- در رحم پیدا نباشد هند و ترک ** چون که زاید بیندش زار و سترگ
- Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymiş gibi apaçık görüyorum.
- جمله را چون روز رستاخیز من ** فاش میبینم عیان از مرد و زن
- Hemen şimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı?” dedi. Mustafa, dudağını ısırarak sus demek istedi.
- هین بگویم یا فرو بندم نفس ** لب گزیدش مصطفی یعنی که بس
- Zeyd dedi ki: “Ey Tanrı Peygamberi, haşir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı?
- یا رسول الله بگویم سر حشر ** در جهان پیدا کنم امروز نشر
- Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim güneş gibi parlasın;
- هل مرا تا پردهها را بر درم ** تا چو خورشیدی بتابد گوهرم
- Güneş benim nurumdan tutulsun... Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim. 3530
- تا کسوف آید ز من خورشید را ** تا نمایم نخل را و بید را
- Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
- وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
- Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
- دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل
- Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini...
- واگشایم هفت سوراخ نفاق ** در ضیای ماه بیخسف و محاق