Güneş benim nurumdan tutulsun... Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim. 3530
تا کسوف آید ز من خورشید را ** تا نمایم نخل را و بید را
Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim.
وا نمایم راز رستاخیز را ** نقد را و نقد قلب آمیز را
Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...
دستها ببریده اصحاب شمال ** وانمایم رنگ کفر و رنگ آل
Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini...
واگشایم هفت سوراخ نفاق ** در ضیای ماه بیخسف و محاق
Şakîlerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım.
وانمایم من پلاس اشقیا ** بشنوانم طبل و کوس انبیا
Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki A’raf’ı apaçık olarak kâfirlerin gözlerinin önlerine getireyim. 3535
دوزخ و جنات و برزخ در میان ** پیش چشم کافران آرم عیان
Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç, İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu...
وانمایم حوض کوثر را به جوش ** کآب بر روشان زند بانگش به گوش
Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.
و آن کسان که تشنه بر گردش دوان ** گشتهاند این دم نمایم من عیان
Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte.
میبساید دوششان بر دوش من ** نعرههاشان میرسد در گوش من
İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar;
اهل جنت پیش چشمم ز اختیار ** در کشیده یکدگر را در کنار
Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar. 3540
دست همدیگر زیارت میکنند ** از لبان هم بوسه غارت میکنند
Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.
کر شد این گوشم ز بانگ آه آه ** از خسان و نعرهی وا حسرتاه
Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
این اشارتهاست گویم از نغول ** لیک میترسم ز آزار رسول
Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
همچنین میگفت سر مست و خراب ** داد پیغمبر گریبانش به تاب
Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı.
گفت هین در کش که اسبت گرم شد ** عکس حق لا يستحيی زد شرم شد
Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi? 3545
آینهی تو جست بیرون از غلاف ** آینه و میزان کجا گوید خلاف
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
آینه و میزان کجا بندد نفس ** بهر آزار و حیای هیچ کس
Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
آینه و میزان محکهای سنی ** گر دو صد سالش تو خدمتها کنی
Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile)
کز برای من بپوشان راستی ** بر فزون بنما و منما کاستی
Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
اوت گوید ریش و سبلت بر مخند ** آینه و میزان و آن گه ریو و پند
Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
چون خدا ما را برای آن فراخت ** که به ما بتوان حقیقت را شناخت
Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
این نباشد ما چه ارزیم ای جوان ** کی شویم آیین روی نیکوان
Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل
Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد