Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç, İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu...
وانمایم حوض کوثر را به جوش ** کآب بر روشان زند بانگش به گوش
Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.
و آن کسان که تشنه بر گردش دوان ** گشتهاند این دم نمایم من عیان
Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte.
میبساید دوششان بر دوش من ** نعرههاشان میرسد در گوش من
İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar;
اهل جنت پیش چشمم ز اختیار ** در کشیده یکدگر را در کنار
Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar. 3540
دست همدیگر زیارت میکنند ** از لبان هم بوسه غارت میکنند
Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu.
کر شد این گوشم ز بانگ آه آه ** از خسان و نعرهی وا حسرتاه
Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”
این اشارتهاست گویم از نغول ** لیک میترسم ز آزار رسول
Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü.
همچنین میگفت سر مست و خراب ** داد پیغمبر گریبانش به تاب
Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı.
گفت هین در کش که اسبت گرم شد ** عکس حق لا يستحيی زد شرم شد
Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi? 3545
آینهی تو جست بیرون از غلاف ** آینه و میزان کجا گوید خلاف
Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı?
آینه و میزان کجا بندد نفس ** بهر آزار و حیای هیچ کس
Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir.
آینه و میزان محکهای سنی ** گر دو صد سالش تو خدمتها کنی
Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile)
کز برای من بپوشان راستی ** بر فزون بنما و منما کاستی
Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?
اوت گوید ریش و سبلت بر مخند ** آینه و میزان و آن گه ریو و پند
Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. 3550
چون خدا ما را برای آن فراخت ** که به ما بتوان حقیقت را شناخت
Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler.
این نباشد ما چه ارزیم ای جوان ** کی شویم آیین روی نیکوان
Fakat sen, gönlüne Sinâ dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”
لیک در کش در نمد آیینه را ** گر تجلی کرد سینا سینه را
Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı?
گفت آخر هیچ گنجد در بغل ** آفتاب حق و خورشید ازل
Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi.
هم دغل را هم بغل را بر درد ** نه جنون ماند به پیشش نه خرد
Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün. 3555
گفت یک اصبع چو بر چشمی نهی ** بیند از خورشید عالم را تهی
Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alâmettir.
یک سر انگشت پردهی ماه شد ** وین نشان ساتری الله شد
Bu suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır.
تا بپوشاند جهان را نقطهای ** مهر گردد منکسف از سقطهای
Dudağını yum, denizin dibine bak. Tanrı, denizi, insana mahkûm etmiştir.
لب ببند و غور دریایی نگر ** بحر را حق کرد محکوم بشر
Nitekim Selsebîl ve Zencebîl ırmakları da Tanrı’nın cennete koyduğu kulların hükmü altındadır.
همچو چشمهی سلسبیل و زنجبیل ** هست در حکم بهشتی جلیل
Cennetin dört ırmağı bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden değil...Tanrı emriyle böyledir. 3560
چار جوی جنت اندر حکم ماست ** این نه زور ما ز فرمان خداست