English    Türkçe    فارسی   

1
3577-3601

  • On duygu bunlardan başka yedi endam... Daha da dille söylenmeyecek kadar çok kuvvetler... Gayri sen say.
  • ده حس است و هفت اندام و دگر ** آن چه اندر گفت ناید می‌‌شمر
  • Gönül mademki ululukta sen de bir Süleyman’sın... Parmağındaki saltanat yüzüğüyle perilere, şeytanlara hükmet!
  • چون سلیمانی دلا در مهتری ** بر پری و دیو زن انگشتری‌‌
  • Bu saltanatta hileye sapmazsan o üç şeytan, senin parmağından yüzüğü alamaz.
  • گر در این ملکت بری باشی ز ریو ** خاتم از دست تو نستاند سه دیو
  • Gayri adın, sanın, bütün dünyayı tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar. 3580
  • بعد از آن عالم بگیرد اسم تو ** دو جهان محکوم تو چون جسم تو
  • Fakat şeytan elindeki yüzüğü alırsa padişahlık bitti, bahtın öldü demektir.
  • ور ز دستت دیو خاتم را ببرد ** پادشاهی فوت شد بختت بمرد
  • Tanrı kulları, eğer iş böyle olursa bundan böyle kıyamete kadar ancak ve ancak “ Ah hasretlik!” der, durursunuz.
  • بعد از آن یا حسرتا شد یا عباد ** بر شما محتوم تا یوم التناد
  • Hadi, tutalım, kendi hileni inkâr edersin; canını teraziyle aynadan nasıl kurtaracaksın?”
  • مکر خود را گر تو انکار آوری ** از ترازو و آینه کی جان بری‌‌
  • ”Getirdiğimiz turfanda meyveleri o yedi” diye kölelerle kapı yoldaşlarının, suçlarını Lokman’ın üstüne atmaları
  • متهم کردن غلامان و خواجه‌‌تاشان مر لقمان را که آن میوه‌‌های ترونده که می‌‌آوردیم او خورده است‌‌
  • Lokman, efendisinin hizmetinde bulunan köleler arasında hor, hakîr görünmekteydi.
  • بود لقمان پیش خواجه‌‌ی خویشتن ** در میان بندگانش خوار تن‌‌
  • Efendi rahatça yesin, eğlensin diye kullarını meyve getirmek üzere bağa gönderdi. 3585
  • می‌‌فرستاد او غلامان را به باغ ** تا که میوه آیدش بهر فراغ‌‌
  • Lokman, kullar içinde, âdeta onlara tâbi bir kuldu. İçi mânalarla dolu, görünüşü gece gibi kapkaranlıktı.
  • بود لقمان در غلامان چون طفیل ** پر معانی تیره صورت همچو لیل‌‌
  • Köleler topladıkları meyveleri, tamah edip bir iyice yediler.
  • آن غلامان میوه‌‌های جمع را ** خوش بخوردند از نهیب طمع را
  • Efendilerine de “ Lokman yedi” dediler. Efendi, Lokman’a yüzünü ekşitti, ağır bir tavır takındı.
  • خواجه را گفتند لقمان خورد آن ** خواجه بر لقمان ترش گشت و گران‌‌
  • Lokman bunun sebebini araştırıp anlayınca efendisine dargın bir tarzda ağzını açıp.
  • چون تفحص کرد لقمان از سبب ** در عتاب خواجه‌‌اش بگشاد لب‌‌
  • “ Efendi; hain kul, Tanrı yanında, onun rızasını kazanmış bir kul olmaz. 3590
  • گفت لقمان سیدا پیش خدا ** بنده‌‌ی خاین نباشد مرتضا
  • Ey kerem sahibi! Hepimizi imtihan et. Bize fazlasıyla sıcak su içir.
  • امتحان کن جمله‌‌مان را ای کریم ** سیرمان در ده تو از آب حمیم‌‌
  • Ondan sonra beni büyük bir sahraya çıkar. Sen atlı olarak koş, bizi de yaya olarak koştur.
  • بعد از آن ما را به صحرایی کلان ** تو سواره ما پیاده می‌‌دوان‌‌
  • O zaman kötülük yapanı gör, sırları açan Tanrı’nın işlerini seyret” dedi.
  • آن گهان بنگر تو بد کردار را ** صنعهای کاشف الاسرار را
  • Efendi, kullara sâki oldu, sıcak suyu içirdi. Onlarda korkularından içtiler.
  • گشت ساقی خواجه از آب حمیم ** مر غلامان را و خوردند آن ز بیم‌‌
  • Sonra onları ovalarda koşturmaya başladı. Kullar aşağı yukarı koşup duruyorlardı. 3595
  • بعد از آن می‌‌راندشان در دشتها ** می‌‌دویدندی میان کشتها
  • Nihayet iyice yoruldular, kusmaya başladılar. İçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çıkardı.
  • قی در افتادند ایشان از عنا ** آب می‌‌آورد ز یشان میوه‌‌ها
  • Lokman’ın da gönlü bulandı, o da kustu. Fakat onun karnından halis su geldi.
  • چون که لقمان را در آمد قی ز ناف ** می‌‌برآمد از درونش آب صاف‌‌
  • Lokman’ın hikmeti bunu göstermeyi bilirse, varlığın Rabbi olan Tanrı’nın hikmeti nelere kadir değildir?
  • حکمت لقمان چو داند این نمود ** پس چه باشد حکمت رب الوجود
  • Kıyamet gününde bütün sırlar çıkacak, bilinip görülecek. Sizin de bilinmesini istemediğiniz sır meydana çıktı.
  • يوم تبلی، السرائر کلها ** بان منکم کامن لا یشتهی‌‌
  • Sıcak suyu içtikleri gibi kendilerini rüsvay edecek sırları tamamı ile açığa vurulmuş oldu. 3600
  • چون سقوا ماء حمیما قطعت ** جملة الأستار مما أفظعت‌‌
  • Taş; ateşle sınanacağı ( ateş içinde parçalanıp yumuşayacağı, eriyebileceği) için kâfirler, ateşe atılırlar, onların azabı ateşle olur.
  • نار از آن آمد عذاب کافران ** که حجر را نار باشد امتحان‌‌