English    Türkçe    فارسی   

1
3655-3679

  • Gözü tahammül edemediği için çipile, yıldız ışık verir, o da bu suretle yol bulur. 3655
  • Peygamber Sallâllahu Aleyhi Vesellem’in Zeyd’e “Bunun sırrını faşetme; gözet!” demesi
  • Peygamber “ Sahabem yıldızlar gibi yola gidenlere ışık, şeytanlara taştır” dedi.
  • Herkes uzaktan görebilseydi gökyüzündeki güneşle nurlanırdı.
  • Ve ey aşağılık kişi, güneşin nuruna delalet etmek üzere yıldıza ne lûzum kalırdı?
  • Ay; buluta, toprağa ve gölge der ki: “Ben de sizin gibi insanım. Ancak bana vahiy geliyor.
  • Ben de yaratılışta sizin gibi karanlıktım. Fakat vahiy güneşi, bana böyle bir nur verdi. 3660
  • Güneşlere nispetle biraz karanlığım, fakat insanların karanlıklarına nispetle nurluyum.
  • Tahammül edebilesin diye nurum zayıf. Çünkü sen parlak güneşin eri değilsin.
  • Balla sirkeden meydana gelen sirkengebin gibi ben de nurlu zulmetten meydana geldim ve bu suretle kalp hastalığına yol buldum, faydalı oldum.
  • Hasta adam hastalıktan kurtulunca sirkeyi bırak bal yiye gör.”
  • Gönül tahtı, heva ve hevesten arındı; gönülde “Er Rahmânu alel arşistevâ” sırrı zuhur etti. 3665
  • Bundan sonra Hak, gönle vasıtasız hükmeder. Çünkü gönül bu rabıtayı buldu.
  • Bu sözün de sonu yoktur. Zeyd nerede? Ona rüsvay olmak iyi değildir, diyeyim!
  • Zeyd’in hikâyesine dönüş
  • Artık Zeyd’i bulamazsın, o kaçtı; kapı yanındaki son saftan fırladı, papuçlarını bile bıraktı!
  • Sen kim oluyorsun? Zeyd bile, üstüne güneş vurmuş yıldız gibi kendisini kaybetti, bulamadı!
  • Ondan ne bir nakış bulabilirsin, ne bir nişan... Hattâ ne de saman uğrusu yoluna gidebilmek için bir saman çöpü! 3670
  • Duygularımızla sonu gelmeyen sözümüz, sultanımızın bilgi nurunda mahvoldu.
  • (Bu mazhariyete erenlerin) duygularıyla akılları iç âlemde “Ledeynâ Muhdarûn” denizinde dalgalanmakta, dalga dalga üstüne, çoşup durmaktadır.
  • Fakat gece olunca gene teklif ve icazet vakti gelir; gizlenmiş yıldızlar işlerine, güçlerine koyulurlar.
  • Tanrı akılsızların akıllarını kulaklarında halka halka küpeler olduğu halde geri verir.
  • Hepsi hamdüsena ederek ayaklarını vurur, ellerini çırpar, nazlı nazlı “Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat verdin” derler. 3675
  • O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
  • Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
  • Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
  • “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.