English    Türkçe    فارسی   

1
3676-3700

  • O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir;
  • آن جلود و آن عظام ریخته ** فارسان گشته غبار انگیخته‌‌
  • Kıyamet günü, şükrederek, yahut kâfir olarak yokluktan varlığa hamle ederler.
  • حمله آرند از عدم سوی وجود ** در قیامت هم شکور و هم کنود
  • Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?
  • سر چه می‌‌پیچی کنی نادیده‌‌ای ** در عدم ز اول نه سرپیچیده‌‌ای‌‌
  • “Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin.
  • در عدم افشرده بودی پای خویش ** که مرا که بر کند از جای خویش‌‌
  • Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek: 3680
  • می‌‌نبینی صنع ربانیت را ** که کشید او موی پیشانیت را
  • Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çeşit hallere uğrattı.
  • تا کشیدت اندر این انواع حال ** که نبودت در گمان و در خیال‌‌
  • O yokluk da daima Tanrı’ya kuldur. Ey dev, kulluk et. Süleyman diridir!
  • آن عدم او را هماره بنده است ** کار کن دیوا سلیمان زنده است‌‌
  • Dev, havuzlar gibi kâseler yapmakta; kudreti yok ki bu işi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap versin!
  • دیو می‌‌سازد جفان کالجواب ** زهره نی تا دفع گوید یا جواب‌‌
  • Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yokluğu da aynen böyle tir tir titrer bil!
  • خویش را بین چون همی‌‌لرزی ز بیم ** مر عدم را نیز لرزان دان مقیم‌‌
  • Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar. 3685
  • ور تو دست اندر مناصب می‌‌زنی ** هم ز ترس است آن که جانی می‌‌کنی‌‌
  • En güzel olan (Güzeller güzeli ) Tanrı’nın aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir, hattâ şeker yemek bile!
  • هر چه جز عشق خدای احسن است ** گر شکر خواری است آن جان کندن است‌‌
  • Can çekişme nedir? Ölüme yaklaşmak, abıhayatı elde edememek.
  • چیست جان کندن سوی مرگ آمدن ** دست در آب حیاتی نازدن‌‌
  • Halkın iki gözü de toprağa ve ölüme saplanmıştır. Abıhayat var mı, yok mu, bunda yüz türlü şüpheler var.
  • خلق را دو دیده در خاک و ممات ** صد گمان دارند در آب حیات‌‌
  • Sen cehdet de bu yüz şüphen de sana düşsün. Geceleyin yürü ,yol al... Uyudun mu gece gitti gider!
  • جهد کن تا صد گمان گردد نود ** شب برو ور تو بخسبی شب رود
  • O gündüzü geceleyin ara; karanlıkları yakan o aklı, kendine kılavuz yap! 3690
  • در شب تاریک جوی آن روز را ** پیش کن آن عقل ظلمت سوز را
  • Kötü renkli gecede çok iyilikler vardır. Abıhayat, karanlıkların eşidir, karanlıktadır.
  • در شب بد رنگ بس نیکی بود ** آب حیوان جفت تاریکی بود
  • Böyle yüzlerce gaflet tohumunu ekip durdukça başını uykudan kaldırabilir misiniz?
  • سر ز خفتن کی توان برداشتن ** با چنین صد تخم غفلت کاشتن‌‌
  • Ölü uyku, ölü lokmaya dost oldu; efendi uyudu, geceleyin iş gören hırsız da hazırlığa koyuldu.
  • خواب مرده لقمه‌‌ی مرده یار شد ** خواجه خفت و دزد شب بر کار شد
  • Senin düşmanın kimlerdir? Bilmiyorsun. Ateşten yaratılanlar, topraktan yaratılmışların varlığına düşmandır.
  • تو نمی‌‌دانی که خصمانت کی‌‌اند ** ناریان خصم وجود خاکی‌‌اند
  • Ateş suyun ve oğullarının düşmanıdır. Nitekim su da ateşin canına düşmandır. 3695
  • نار خصم آب و فرزندان اوست ** همچنان که آب خصم جان اوست‌‌
  • Suyun ve çocuklarının düşmanı olduğundan su da ateşi öldürür, söndürür.
  • آب آتش را کشد زیرا که او ** خصم فرزندان آب است و عدو
  • Bütün bunlardan sonra ( şunu da bil ki) bu ateş, şehvet ateşidir, günahın suçun aslı ondadır.
  • بعد از آن این نار نار شهوت است ** کاندر او اصل گناه و زلت است‌‌
  • Dış âlemdeki ateşi su söndürür. Fakat şehvet ateşi kıyamete kadar sürüp gider.
  • نار بیرونی به آبی بفسرد ** نار شهوت تا به دوزخ می‌‌برد
  • Şehvet ateşi, su ile sakin olmaz. Çünkü azap ve elem bakımından cehennem tabiatlıdır.
  • نار شهوت می‌‌نیارامد به آب ** ز انکه دارد طبع دوزخ در عذاب‌‌
  • Şehvet ateşine ne çare var? Din nuru. Müminler ;nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü. 3700
  • نار شهوت را چه چاره نور دین ** نورکم اطفاء نار الکافرین‌‌