- Bütün bunlardan sonra ( şunu da bil ki) bu ateş, şehvet ateşidir, günahın suçun aslı ondadır.
- بعد از آن این نار نار شهوت است ** کاندر او اصل گناه و زلت است
- Dış âlemdeki ateşi su söndürür. Fakat şehvet ateşi kıyamete kadar sürüp gider.
- نار بیرونی به آبی بفسرد ** نار شهوت تا به دوزخ میبرد
- Şehvet ateşi, su ile sakin olmaz. Çünkü azap ve elem bakımından cehennem tabiatlıdır.
- نار شهوت مینیارامد به آب ** ز انکه دارد طبع دوزخ در عذاب
- Şehvet ateşine ne çare var? Din nuru. Müminler ;nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü. 3700
- نار شهوت را چه چاره نور دین ** نورکم اطفاء نار الکافرین
- Bu ateşi ne söndürür? Tanrı nuru. Bu hususta İbrahim’in nurunu kendine usta yap.
- چه کشد این نار را نور خدا ** نور ابراهیم را ساز اوستا
- Ki öd ağacına benzeyen bu cismin, Nemrut gibi olan nefis ateşinden kurtulsun!
- تا ز نار نفس چون نمرود تو ** وارهد این جسم همچون عود تو
- Şehvet ateşi yanmakla eksilip bitmez. Yanmakla güzelce eksilir, nihayet yok olur.
- شهوت ناری به راندن کم نشد ** او به ماندن کم شود بیهیچ بد
- Bir ateşe odun attıkça o ateş nereden sönecek?
- تا که هیزم مینهی بر آتشی ** کی بمیرد آتش از هیزم کشی
- Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu çekinme ateşe su serper. 3705
- چون که هیزم باز گیری نار مرد ** ز انکه تقوی آب سوی نار برد
- Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kızıllık süren kişinin güzel yüzü, hiç ateşten kararır mı?
- کی سیه گردد ز آتش روی خوب ** کاو نهد گلگونه از تقوی القلوب
- Tanrı ondan razı olsun, Ömer zamanında şehre ateş düşmesi
- آتش افتادن در شهر به ایام عمر
- Ömer’in zamanında bir yangın oldu. Ateş, taşları bile kuru ağaç gibi yakmaktaydı.
- آتشی افتاد در عهد عمر ** همچو چوب خشک میخورد او حجر
- Yapıları, evleri yakmağa, hatta kuşların kanatlarını ve yuvalarını bile tutuşturmağa başladı.
- در فتاد اندر بنا و خانهها ** تا زد اندر پر مرغ و لانهها
- Alevler şehrin yarısını sardı. Su bile ondan korkmakta, şaşırmaktaydı!
- نیم شهر از شعلهها آتش گرفت ** آب میترسید از آن و میشگفت
- Akıllı kişiler, ateşe kovalarla su ve sirke döküyorlar. 3710
- مشکهای آب و سرکه میزدند ** بر سر آتش کسان هوشمند
- Yangın inada gelip alevini artırıyordu. Ona Tanrı yardım etmekteydi.
- آتش از استیزه افزون میشدی ** میرسید او را مدد از بیحدی
- Halk Ömer’e yüz tuttular, koşa koşa gidip “Yangınımız suyla sönmüyor?” dediler.
- خلق آمد جانب عمر شتاب ** کاتش ما مینمیرد هیچ از آب
- Ömer “O yangın, Tanrı alâmetlerindendir. Sizin hasislik ateşinizden bir şûledir.
- گفت آن آتش ز آیات خداست ** شعلهای از آتش بخل شماست
- Suyu bırakın yoksullara ekmek dağıtın. Eğer bana tâbi iseniz hasisliği terk edin” dedi.
- آب بگذارید و نان قسمت کنید ** بخل بگذارید اگر آل منید
- Halk, Ömer’e “ Bizim kapılarımız açık. Cömert kişileriz, mürüvvet ehliyiz, dediler. 3715
- خلق گفتندش که در بگشودهایم ** ما سخی و اهل فتوت بودهایم
- Ömer dedi ki: “ Siz, âdet olduğu için yoksullara ekmek verdiniz, Tanrı için eli açık olmadınız.
- گفت نان در رسم و عادت دادهاید ** دست از بهر خدا نگشادهاید
- Öğünmek, görünmek, nazlanmak için cömertlik etmektesiniz; korkudan. Tanrı’dan çekinmeden, ona niyaz etme yüzünden değil!”
- بهر فخر و بهر بوش و بهر ناز ** نه از برای ترس و تقوی و نیاز
- Mal tohumdur, her çorak yere ekmek; kılıcı her yol vurucunun eline verme!
- مال تخم است و به هر شوره منه ** تیغ را در دست هر ره زن مده
- Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakla oturanı ara, onunla otur!
- اهل دین را باز دان از اهل کین ** همنشین حق بجو با او نشین
- Herkes, kendi kavmine ( meşrebine uygun kimselere) cömertlik gösterip mal, mülk verir, Nâdan kişi de bu suretle bir iş yaptım sanır. 3720
- هر کسی بر قوم خود ایثار کرد ** کاغه پندارد که او خود کار کرد
- Düşmanın, Ali –Keremallahu vechehunun yüzü- ne tükermesi üzerine Emîr-ül Müminîn Ali’nin elinden kılıcı atması
- خدو انداختن خصم در روی امیر المؤمنین علی علیه السلام و انداختن علی شمشیر را از دست
- İbadetteki ihlâsı Ali’den öğren, Tanrı aslanını hilelerden arınmış bil.
- از علی آموز اخلاص عمل ** شیر حق را دان مطهر از دغل