Kevinden, mekândan yüce, candan daha iyi neydi o gördüğün ki bize can bağışladı?
آن چه دیدی برتر از کون و مکان ** که به از جان بود و بخشیدیم جان
Yiğitlikte Tanrı aslanasın, mürüvvette kimsin, bunu kim bilir?
در شجاعت شیر ربانی ستی ** در مروت خود که داند کیستی
Mürüvvette Tih sahrasında Musa’nın bulutusun. O bulutta eşi görülmemiş nimetler, ekmekler yağar.”
در مروت ابر موسایی به تیه ** کآمد از وی خوان و نان بیشبیه
Bu bulutlar, çalışıp çabalar, buğday bitirirler. Halk onu pişirip bal gibi tatlı bir hale koyarl.
ابرها گندم دهد کان را به جهد ** پخته و شیرین کند مردم چو شهد
Halbuki Musa’nın bulutu rahmet kanadını açar, halka zahmetsizce pişmiş ve tatlı nimetler verir.3735
ابر موسی پر رحمت بر گشاد ** پخته و شیرین بیزحمت بداد
O bulutun rahmeti, kerem sofrasında pişmiş yemek yiyenler için âlemde bayrak açmıştır.
از برای پخته خواران کرم ** رحمتش افراشت در عالم علم
O vergi ve o ihsan, niyaz ehlinden tam kırk yıl, bir gün bile eksik olmadı.
تا چهل سال آن وظیفه و آن عطا ** کم نشد یک روز از آن اهل رجا
Nihayet onlar, bayağılıklarından kalkıp pırasa, tere ve marul istediler; onun üzerine kesildi.
تا هم ایشان از خسیسی خاستند ** گندنا و تره و خس خواستند
Ahmed’in yüce ümmeti için o yemek kıyamete kadar bakidir.
امت احمد که هستند از کرام ** تا قیامت هست باقی آن طعام
Peygamber’in “Rabbime misafir olurum” demesi ortalığa yayılınca, “O beni doyurur, su verir” sözü, bu mânevi yemekten kinaye oldu.3740
چون ابیت عند ربی فاش شد ** یطعم و یسقی کنایت زاش شد
Bunu, hiç tevil etmeden kabul et ki boğazına bal ve süt gibi lezzetli gelsin.
هیچ بیتاویل این را در پذیر ** تا در آید در گلو چون شهد و شیر
Çünkü tevil ihsan edilen şeyi geri vermektir. Çünkü tevilci hakikatı hata görür.
ز آن که تاویل است وا داد عطا ** چون که بیند آن حقیقت را خطا
Halbuki bu hata görmesi, aklının zayıflığındandır. Akl-ı Küll içtir, Akl-ı Cüz’i ise deridir.
آن خطا دیدن ز ضعف عقل اوست ** عقل کل مغز است و عقل جزو پوست
Kendini tevil et, hadîsleri değil; kendi dimağına kötü de, gülbahçesine değil!
خویش را تاویل کن نه اخبار را ** مغز را بد گوی نی گلزار را
Ey baştanbaşa akıl ve göz olan Ali! Gördüğünden bir parçacık söyle.3745
ای علی که جمله عقل و دیدهای ** شمه ای واگو از آن چه دیدهای
Hilim kılıcın canımızı parça parça etti; ilim suyun toprağımızı arıttı.
تیغ حلمت جان ما را چاک کرد ** آب علمت خاک ما را پاک کرد
Açıver; biliyorum, bu Tanrı sırlarındandır. Çünkü kılıçsız adam öldürmek, ancak onun işidir.
باز گو دانم که این اسرار هوست ** ز آن که بیشمشیر کشتن کار اوست
Tanrı, aletsiz, uzuvsuz bir yapıcıdır. Artıp duran bu hediyelerin vericisi odur.
صانع بیآلت و بیجارحه ** واهب این هدیههای رابحه
Akla yüz binlerce şarap tattırır ki onlardan ne iki gözün haberi vardır, ne kulağın!
صد هزاران میچشاند هوش را ** که خبر نبود دو چشم و گوش را
Ey arşta hoş bir surette evlanıp duran doğan! Bu anda Tanrı’dan ne gördün? Açıkça söyle.3750
باز گو ای باز عرش خوش شکار ** تا چه دیدی این زمان از کردگار
Senin gözün gayb idrakını öğrenmiştir. Orada bulunan başkalrının gözleriyse kapalıdır.
چشم تو ادراک غیب آموخته ** چشمهای حاضران بر دوخته
Birisi ayı apaçık görür, öbürüyse dünyayı kapkaranlık.
آن یکی ماهی همیبیند عیان ** و آن یکی تاریک میبیند جهان
Diğer birisi de bir yerde üç tane ay görür. Evet, bu üç kişi bir yerde oturmuşlardır:
و آن یکی سه ماه میبیند به هم ** این سه کس بنشسته یک موضع نعم
Üçünün de gözü açık, kulakları duymakta… Fakat bunlar, senin eteğine yapışmışlardır, senin adamlarındır (Hallerini sen bilirsin), benden kaçıyorlar (ben bunları bilemem).
چشم هر سه باز و گوش هر سه تیز ** در تو آویزان و از من در گریز
Bu hal, acaba gabya mensup bir sihir mi, yoksa gizli bir lûtuf mu? Sende bir kurt sureti mi var, bende de Yusuf sureti mi?3755
سحر عین است این عجب لطف خفی است ** بر تو نقش گرگ و بر من یوسفی است