- Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağnî Tanrı, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz!
- میرهانی هر دمی ما را و باز ** سوی دامی میرویم ای بینیاز
- Biz bu ambarda buğday biriktirmede, toplanan buğdayı yine kaybetmekteyiz.
- ما در این انبار گندم میکنیم ** گندم جمع آمده گم میکنیم
- Biz, bu vahşi mahlûklar topluluğu, düşünmüyoruz ki buğdayın noksanlaşması farenin hilesindendir.
- مینیندیشیم آخر ما به هوش ** کین خلل در گندم است از مکر موش
- Fare, ambarımızı deldikçe, hilesinden ambar harap olmuştur.
- موش تا انبار ما حفره زده ست ** وز فنش انبار ما ویران شده ست
- Ey can, önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış, çabala! 380
- اول ای جان دفع شر موش کن ** وانگهان در جمع گندم جوش کن
- O büyükler büyüğünün haberlerinden birini dinle: “Huzuru kalb olmadıkça namaz tamam olmaz.”
- بشنو از اخبار آن صدر الصدور ** لا صلاة تم الا بالحضور
- Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerde?
- گر نه موشی دزد در انبار ماست ** گندم اعمال چل ساله کجاست
- Her günlük azar azar sadıkane ibadet taneleri niçin bu ambarımızda toplanmıyor?
- ریزه ریزه صدق هر روزه چرا ** جمع میناید در این انبار ما
- Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.
- بس ستارهی آتش از آهن جهید ** و ان دل سوزیده پذرفت و کشید
- Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta. 385
- لیک در ظلمت یکی دزدی نهان ** مینهد انگشت بر استارگان
- Onları, felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.
- میکشد استارگان را یک به یک ** تا که نفروزد چراغی از فلک
- Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!
- گر هزاران دام باشد در قدم ** چون تو با مایی نباشد هیچ غم
- Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.
- هر شبی از دام تن ارواح را ** میرهانی میکنی الواح را
- Ruhlar, her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi, ne de mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar.
- میرهند ارواح هر شب زین قفس ** فارغان، نه حاکم و محکوم کس
- Geceleyin zindandakilerin zindandan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler. 390
- شب ز زندان بیخبر زندانیان ** شب ز دولت بیخبر سلطانیان
- Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
- نه غم و اندیشهی سود و زیان ** نه خیال این فلان و آن فلان
- Arifin hali, uyanıkken de budur, Tanrı ”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
- حال عارف این بود بیخواب هم ** گفت ایزد هم رقود زین مرم
- Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
- خفته از احوال دنیا روز و شب ** چون قلم در پنجهی تقلیب رب
- Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
- آن که او پنجه نبیند در رقم ** فعل پندارد به جنبش از قلم
- Tanrı, arifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı (gaflete dalıp arifi anlamadılar). 395
- شمهای زین حال عارف وانمود ** خلق را هم خواب حسی در ربود
- Onların canı: sırrına akıl almaz sahraya gitti. Ruhları da istirahatte, bedenleri de.
- رفته در صحرای بیچون جانشان ** روحشان آسوده و ابدانشان
- Sonra tekrar bir ıslıkla onları tuzağa çeker, hepsini teklif kaydine düşürürsün.
- وز صفیری باز دام اندر کشی ** جمله را در داد و در داور کشی
- Sabahı zuhura getiren, İsrafil gibi, herkesi o diyardan suret âlemine getirir;
- فالق الإصباح اسرافیلوار ** جمله را در صورت آرد ز ان دیار
- Yayılmış ruhları cisim yapar, her cismi de tekrar gebe bırakır.
- روحهای منبسط را تن کند ** هر تنی را باز آبستن کند
- Can atlarını eğersiz kor; bu, “uyku ölümün kardeşidir” sırrıdır. 400
- اسب جانها را کند عاری ز زین ** سر النوم اخ الموت است این