- Bizim duygumuzdan gizli olan bir yoldan gökyüzündeki güneşe nice yollar var.
- از ره پنهان که دور از حس ماست ** آفتاب چرخ را بس راههاست
- Bir yol var; yakut, o yolla güneşten gıdalanır…Bir yol var; o yolla ve güneşin tesiriyle yakut olur. 3780
- آن رهی که زر بیابد قوت از او ** و آن رهی که سنگ شد یاقوت از او
- Bir yol var, güneş o yola lâli kızıllaştırır. Bir yol var, o yolla nala kıvılcım saçma hassasını verir.
- آن رهی که سرخ سازد لعل را ** و آن رهی که برق بخشد نعل را
- Bir yol var, güneş o yolda meyveleri oldurur… Bir yol var, o yolla korkaklara yürek verir.
- آن رهی که پخته سازد میوه را ** و آن رهی که دل دهد کالیوه را
- Ey kandı aydınlanmış, padişahla ve padişahın koluyla ^şina olmuş doğan, açık söyle!
- باز گو ای باز پر افروخته ** با شه و با ساعدش آموخته
- Ey padişahın ankayı bile avlayan doğanı, ey askerle değil, bizzat ve tek başına ordular kıran,
- باز گو ای باز عنقا گیر شاه ** ای سپاه اشکن به خود نی با سپاه
- Sen, tek başına bir ümmetsin, fakat yüzbinlerce er sayılırsın. Ey bu kulu, himmet doğanına av eden! 3785
- امت وحدی یکی و صد هزار ** باز گو ای بنده بازت را شکار
- Kahır zamanında bu merhamet neden? Ejderhayı elden bırakmak kimin yolu?”
- در محل قهر این رحمت ز چیست ** اژدها را دستدادن راه کیست
- Emîr-ül Müminîn Ali –Kerremallahu Vechehu- nun, cevap vermesi ve o sırada kılıcı elinden atmasının sebebi ne olduğunu söylemesi
- جواب گفتن امیر المؤمنین که سبب افکندن شمشیر از دست چه بود در آن حالت
- Ali dedi ki: “Ben kılıcı Tanrı için vuruyorum. Tanrı kuluyum ten memuru değil!
- گفت من تیغ از پی حق میزنم ** بندهی حقم نه مأمور تنم
- Tanrı aslanıyım heva heves aslanı değil... İşim, dinime şahittir.
- شیر حقم نیستم شیر هوا ** فعل من بر دین من باشد گوا
- Ben “Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.
- ما رمیت إذ رمیتم در حراب ** من چو تیغم و آن زننده آفتاب
- Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Tanrıdan gayrısını yok bildim. 3790
- رخت خود را من ز ره برداشتم ** غیر حق را من عدم انگاشتم
- Bir gölgeyim sahibim güneş... Ona hacibim hicap değil.
- سایهام من کدخدایم آفتاب ** حاجبم من نیستم او را حجاب
- Kılıç gibi vuslat incileriyle doluyum; savaşta diriltirim, öldürmem.
- من چو تیغم پر گهرهای وصال ** زنده گردانم نه کشته در قتال
- Kılıcımın gevherini kan örtmez. Rüzgâr nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir?
- خون نپوشد گوهر تیغ مرا ** باد از جا کی برد میغ مرا
- Saman çöpü değil; hilim, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi?
- که نیم کوهم ز حلم و صبر و داد ** کوه را کی در رباید تند باد
- Bir rüzgârla yerinden kımıldanıp kopan bir çöpten ibarettir. Çünkü muhalif esen nice rüzgârlar var! 3795
- آن که از بادی رود از جا خسی است ** ز آن که باد ناموافق خود بسی است
- Hışım, şehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kişiyi silip süpürür.
- باد خشم و باد شهوت باد آز ** برد او را که نبود اهل نماز
- Ben dağım; varlığım, onun binasıdır. Hattâ saman çöpüne benzesem bile rüzgârım, onun rüzgârıdır.
- کوهم و هستی من بنیاد اوست ** ور شود چون کاه بادم یاد اوست
- Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin başbuğu, ancak tek Tanrının aşkıdır.
- جز به باد او نجنبد میل من ** نیست جز عشق احد سر خیل من
- Hiddet, padişahlara bile padişahlık eder, fakat bize köledir. Ben hiddete gem vurmuş, üstüne binmişimdir.
- خشم بر شاهان شه و ما را غلام ** خشم را هم بستهام زیر لگام
- Hilim kılıcım, kızgınlığımın boynunu vurmuştur. Tanrı hışmıysa bence rahmettir. 3800
- تیغ حلمم گردن خشمم زده ست ** خشم حق بر من چو رحمت آمده ست
- Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum. Toprak atası ( Ebu Turab) oldumsa da bahçe kesildim.
- غرق نورم گر چه سقفم شد خراب ** روضه گشتم گر چه هستم بو تراب
- Savaşırken içime bir vesvese, bir benlik geldi; kılıcı gizlemeyi münasip gördüm.
- چون در آمد علتی اندر غزا ** تیغ را دیدم نهان کردن سزا
- Bu suretle “Sevgisi Tanrı içindir” denmesini diledim; ancak Tanrı için birisine düşmanlık etmeli.
- تا احب لله آید نام من ** تا که ابغض لله آید کام من