English    Türkçe    فارسی   

1
3789-3813

  • Ben “Attığın zaman sen atmadın, Tanrı attı” sırrına mazharım. Ben kılıç gibiyim, vuran o güneştir.
  • ما رمیت إذ رمیتم در حراب ** من چو تیغم و آن زننده آفتاب‌‌
  • Ben; pılımı pırtımı yoldan kaldırdım; Tanrıdan gayrısını yok bildim. 3790
  • رخت خود را من ز ره برداشتم ** غیر حق را من عدم انگاشتم‌‌
  • Bir gölgeyim sahibim güneş... Ona hacibim hicap değil.
  • سایه‌‌ام من کدخدایم آفتاب ** حاجبم من نیستم او را حجاب‌‌
  • Kılıç gibi vuslat incileriyle doluyum; savaşta diriltirim, öldürmem.
  • من چو تیغم پر گهرهای وصال ** زنده گردانم نه کشته در قتال‌‌
  • Kılıcımın gevherini kan örtmez. Rüzgâr nasıl olur da bulutumu yerinden teprendirebilir?
  • خون نپوشد گوهر تیغ مرا ** باد از جا کی برد میغ مرا
  • Saman çöpü değil; hilim, sabır ve adalet dağıyım. Kasırga dağı kımıldatabilir mi?
  • که نیم کوهم ز حلم و صبر و داد ** کوه را کی در رباید تند باد
  • Bir rüzgârla yerinden kımıldanıp kopan bir çöpten ibarettir. Çünkü muhalif esen nice rüzgârlar var! 3795
  • آن که از بادی رود از جا خسی است ** ز آن که باد ناموافق خود بسی است‌‌
  • Hışım, şehvet ve hırs rüzgârı, namaz ehli olmayan kişiyi silip süpürür.
  • باد خشم و باد شهوت باد آز ** برد او را که نبود اهل نماز
  • Ben dağım; varlığım, onun binasıdır. Hattâ saman çöpüne benzesem bile rüzgârım, onun rüzgârıdır.
  • کوهم و هستی من بنیاد اوست ** ور شود چون کاه بادم یاد اوست
  • Benim hareketim, ancak onun rüzgarıyladır. Askerimin başbuğu, ancak tek Tanrının aşkıdır.
  • جز به باد او نجنبد میل من ** نیست جز عشق احد سر خیل من‌‌
  • Hiddet, padişahlara bile padişahlık eder, fakat bize köledir. Ben hiddete gem vurmuş, üstüne binmişimdir.
  • خشم بر شاهان شه و ما را غلام ** خشم را هم بسته‌‌ام زیر لگام‌‌
  • Hilim kılıcım, kızgınlığımın boynunu vurmuştur. Tanrı hışmıysa bence rahmettir. 3800
  • تیغ حلمم گردن خشمم زده ست ** خشم حق بر من چو رحمت آمده ست‌‌
  • Tavanım, damım yıkıldı ama nura gark oldum. Toprak atası ( Ebu Turab) oldumsa da bahçe kesildim.
  • غرق نورم گر چه سقفم شد خراب ** روضه گشتم گر چه هستم بو تراب‌‌
  • Savaşırken içime bir vesvese, bir benlik geldi; kılıcı gizlemeyi münasip gördüm.
  • چون در آمد علتی اندر غزا ** تیغ را دیدم نهان کردن سزا
  • Bu suretle “Sevgisi Tanrı içindir” denmesini diledim; ancak Tanrı için birisine düşmanlık etmeli.
  • تا احب لله آید نام من ** تا که ابغض لله آید کام من‌‌
  • Cömertliğimin Tanrı yolunda olmasını, varımı yine Tanrı için sakınmamı istedim.
  • تا که اعطا لله آید جود من ** تا که امسک لله آید بود من‌‌
  • Benim sakınmam da ancak Tanrı içindir. Vermem de... Tamamı ile Tanrınınım, başkasının değil. 3805
  • بخل من لله عطا لله و بس ** جمله لله‌‌ام نیم من آن کس‌‌
  • Tanrı için ne yapıyorsam bu yapışım, taklit değildir; hayale kapılarak, şüpheye düşerek de değil. Yaptığımı, işlediğimi, ancak görerek yapıyor, görerek işliyorum.
  • و آن چه لله می‌‌کنم تقلید نیست ** نیست تخییل و گمان جز دید نیست‌‌
  • Hüküm çıkarmadan arayıp taramadan kurtuldum. Elimle Tanrı eteğine yapıştım.
  • ز اجتهاد و از تحری رسته‌‌ام ** آستین بر دامن حق بسته‌‌ام‌‌
  • Uçarsam uçtuğum yeri görmekteyim, dönersem döndüğüm yeri.
  • گر همی‌‌پرم همی‌‌بینم مطار ** ور همی‌‌گردم همی‌‌بینم مدار
  • Bir yük taşıyorsam nereye götüreceğimi biliyorum. Ben ayım, önümde güneş, kılavuzuyum.
  • ور کشم باری بدانم تا کجا ** ماهم و خورشید پیشم پیشوا
  • Halka bundan fazla söylemeye imkân yok; denizin ırmağa sığması mümkün değildir. 3810
  • بیش از این با خلق گفتن روی نیست ** بحر را گنجایی اندر جوی نیست‌‌
  • Akılların alacağı kadar aşağı mertebeden söylemekteyim. Bu, ayıp değil, Peygamberin işidir.
  • پست می‌‌گویم به اندازه‌‌ی عقول ** عیب نبود این بود کار رسول‌‌
  • Garezden hürüm ben; hür olan kişinin şahadetini duy. Kul, köle olanların şahadetleri iki arpa tanesine bil değmez!
  • از غرض حرم گواهی حر شنو ** که گواهی بندگان نه ارزد دو جو
  • Şeriatte dâva ve hükümde kulum şahitliğinin kıymeti yoktur.
  • در شریعت مر گواهی بنده را ** نیست قدری وقت دعوی و قضا