English    Türkçe    فارسی   

1
38-62

  • Ana caddede bir halayık gördü, o halayığın kölesi oldu.
  • یک کنیزک دید شه بر شاه راه ** شد غلام آن کنیزک جان شاه‌‌
  • Can kuşu kafeste çırpınmaya başladı. Mal verdi, o halayığı satın aldı.
  • مرغ جانش در قفس چون می‌‌طپید ** داد مال و آن کنیزک را خرید
  • Onu alıp arzusuna nail oldu. Fakat kazara o halayık hastalandı. 40
  • چون خرید او را و برخوردار شد ** آن کنیزک از قضا بیمار شد
  • Birisinin eşeği varmış, fakat palanı yokmuş. Palanı ele geçirmiş, bu sefer eşeği kurt kapmış.
  • آن یکی خر داشت، پالانش نبود ** یافت پالان گرگ خر را در ربود
  • Birisinin ibriği varmış, fakat suyu elde edememiş. Suyu bulunca da ibrik kırılmış!
  • کوزه بودش آب می‌‌نامد به دست ** آب را چون یافت خود کوزه شکست‌‌
  • Padişah sağdan, soldan hekimler topladı. Dedi ki: “İkimizin hayatı da sizin elinizdedir.
  • شه طبیبان جمع کرد از چپ و راست ** گفت جان هر دو در دست شماست‌‌
  • Benim hayatım bir şey değil, asıl canımın canı odur. Ben dertliyim, hastayım dermanım o.
  • جان من سهل است جان جانم اوست ** دردمند و خسته‌‌ام درمانم اوست‌‌
  • Kim benim canıma derman ederse benim hazinemi, incimi ve mercanımı (atiye ve ihsanımı) o aldı (demektir).” 45
  • هر که درمان کرد مر جان مرا ** برد گنج و در و مرجان مرا
  • Hepsi birden dediler ki: “Canımızı feda edelim. Beraberce düşünüp beraberce tedavi edelim.
  • جمله گفتندش که جان‌‌بازی کنیم ** فهم گرد آریم و انبازی کنیم‌‌
  • Bizim her birimiz bir âlem Mesih’idir, elimizde her hastalığa bir ilâç vardır.”
  • هر یکی از ما مسیح عالمی است ** هر الم را در کف ما مرهمی است‌‌
  • Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah) demediler. Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi.
  • گر خدا خواهد نگفتند از بطر ** پس خدا بنمودشان عجز بشر
  • ”İnşaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa ârızî bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir.
  • ترک استثنا مرادم قسوتی است ** نی همین گفتن که عارض حالتی است‌‌
  • Hey gidi nice inşaallah’ı diliyle söylemeyen vardır ki canı “inşaallah” la eş olmuştur. 50
  • ای بسا ناورده استثنا به گفت ** جان او با جان استثناست جفت‌‌
  • İlâç ve tedavi nev’inden her ne yapıldıysa hastalık arttı, maksat da hâsıl olmadı.
  • هر چه کردند از علاج و از دوا ** گشت رنج افزون و حاجت ناروا
  • O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı gözyaşı ırmağa döndü.
  • آن کنیزک از مرض چون موی شد ** چشم شه از اشک خون چون جوی شد
  • Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk tesirini göstermeye başladı.
  • از قضا سرکنگبین صفرا فزود ** روغن بادام خشکی می‌‌نمود
  • Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti.
  • از هلیله قبض شد اطلاق رفت ** آب آتش را مدد شد همچو نفت‌‌
  • Halayığın tedavisinde hekimlerin âciz kalmalarını padişahın anlaması, Tanrı tapusuna yüz tutması ve bir uluyu rüyada görmesi
  • ظاهر شدن عجز حکیمان از معالجه‌‌ی کنیزک و روی آوردن پادشاه به درگاه خدا و در خواب دیدن او ولی را
  • Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu. 55
  • شه چو عجز آن حکیمان را بدید ** پا برهنه جانب مسجد دوید
  • Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırsıklam oldu.
  • رفت در مسجد سوی محراب شد ** سجده گاه از اشک شه پر آب شد
  • Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medhü senaya başladı:
  • چون به خویش آمد ز غرقاب فنا ** خوش زبان بگشاد در مدح و ثنا
  • “En az bahşişi dünya mülkü olan Tanrım! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsin.
  • کای کمینه بخششت ملک جهان ** من چه گویم چون تو می‌‌دانی نهان‌‌
  • Ey daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu yanıldık.
  • ای همیشه حاجت ما را پناه ** بار دیگر ما غلط کردیم راه‌‌
  • Ama sen “Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen, yine onları meydana dök” dedin. 60
  • لیک گفتی گر چه می‌‌دانم سرت ** زود هم پیدا کنش بر ظاهرت‌‌
  • Padişah, ta can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya başladı.
  • چون بر آورد از میان جان خروش ** اندر آمد بحر بخشایش به جوش‌‌
  • Ağlama esnasında uykuya daldı. Rüyasında bir pir göründü.
  • در میان گریه خوابش در ربود ** دید در خواب او که پیری رو نمود