- Çakmak demirinden birçok ateş yıldızı sıçradı, o yanmış gönül, onları kabul edip çekti.
- بس ستارهی آتش از آهن جهید ** و ان دل سوزیده پذرفت و کشید
- Ama karanlıkta bir hırsız, gizlice kıvılcımlara parmak basmakta. 385
- لیک در ظلمت یکی دزدی نهان ** مینهد انگشت بر استارگان
- Onları, felekte bir çırağ parlamasın diye, birer birer söndürmekte.
- میکشد استارگان را یک به یک ** تا که نفروزد چراغی از فلک
- Bir adımda binlerce tuzak olsa, sen bizimle oldukça hiç gam yok!
- گر هزاران دام باشد در قدم ** چون تو با مایی نباشد هیچ غم
- Her gece ten tuzağından ruhları kurtarmakta, tahtaları sökmektesin.
- هر شبی از دام تن ارواح را ** میرهانی میکنی الواح را
- Ruhlar, her gece bu kafesten kurtulurlar, ne kimsenin hâkimi, ne de mahkûmu olmayarak feragate ulaşırlar.
- میرهند ارواح هر شب زین قفس ** فارغان، نه حاکم و محکوم کس
- Geceleyin zindandakilerin zindandan haberleri yoktur, sultana mensup davetliler, geceleyin devletten haberdar değildirler. 390
- شب ز زندان بیخبر زندانیان ** شب ز دولت بیخبر سلطانیان
- Ne gam var, ne kâr ve ne zarar düşüncesi. Ne bu filân kadının hayali, ne o filân erkeğin kuruntusu!
- نه غم و اندیشهی سود و زیان ** نه خیال این فلان و آن فلان
- Arifin hali, uyanıkken de budur, Tanrı ”onlar uykudadırlar” dedi, bunu inkâr etme.
- حال عارف این بود بیخواب هم ** گفت ایزد هم رقود زین مرم
- Onlar, gece gündüz dünya ahvalinden uykudadırlar; Rabb’in elinde evirip çevirdiği kalem gibidirler.
- خفته از احوال دنیا روز و شب ** چون قلم در پنجهی تقلیب رب
- Yazı esnasında eli görmeyen kimse, kalemin hareketini, kalemden sanır.
- آن که او پنجه نبیند در رقم ** فعل پندارد به جنبش از قلم
- Tanrı, arifin bu halinden halka pek az bir miktarını gösterdi; halkı ise hisse mensup uyku kapladı (gaflete dalıp arifi anlamadılar). 395
- شمهای زین حال عارف وانمود ** خلق را هم خواب حسی در ربود
- Onların canı: sırrına akıl almaz sahraya gitti. Ruhları da istirahatte, bedenleri de.
- رفته در صحرای بیچون جانشان ** روحشان آسوده و ابدانشان
- Sonra tekrar bir ıslıkla onları tuzağa çeker, hepsini teklif kaydine düşürürsün.
- وز صفیری باز دام اندر کشی ** جمله را در داد و در داور کشی
- Sabahı zuhura getiren, İsrafil gibi, herkesi o diyardan suret âlemine getirir;
- فالق الإصباح اسرافیلوار ** جمله را در صورت آرد ز ان دیار
- Yayılmış ruhları cisim yapar, her cismi de tekrar gebe bırakır.
- روحهای منبسط را تن کند ** هر تنی را باز آبستن کند
- Can atlarını eğersiz kor; bu, “uyku ölümün kardeşidir” sırrıdır. 400
- اسب جانها را کند عاری ز زین ** سر النوم اخ الموت است این
- Fakat gündüzün geri gelmeleri için ayaklarını uzun bir bağla bağlar.
- لیک بهر آن که روز آیند باز ** بر نهد بر پایشان بند دراز
- Ta ki o çayırdan, onu geri çeke ve otlaktan yine yük altına getire.
- تا که روزش واکشد ز ان مرغزار ** وز چراگاه آردش در زیر بار
- Keşki Eshâb-ı Kehf gibi yahut Nuh’un gemisi gibi bu ruhu koruyaydı.
- کاش چون اصحاب کهف این روح را ** حفظ کردی یا چو کشتی نوح را
- Da bu fikir, bu göz ve kulak; şu uyanıklık ve akıl tufanından kurtulaydı.
- تا از این طوفان بیداری و هوش ** وارهیدی این ضمیر چشم و گوش
- Dünyada nice Eshab-ı Kehf vardır ki bu zamanda senin yanı başında ve önündedir. 405
- ای بسی اصحاب کهف اندر جهان ** پهلوی تو پیش تو هست این زمان
- Mağara da, dost da onunla terennüm etmektir. Ne fayda, senin gözünde ve kulağında mühür var?
- غار با او یار با او در سرود ** مهر بر چشم است و بر گوشت چه سود
- Halifenin Leylâ’yı görmesi
- قصهی دیدن خلیفه لیلی را
- Halife, Leylâ’ya dedi ki: ”Sen o musun ki Mecnun, senin aşkından perişan oldu ve kendini kaybetti.
- گفت لیلی را خلیفه کان توی ** کز تو مجنون شد پریشان و غوی
- Sen başka güzellerden güzel değilsin. ” Leyla, “Sus, çünkü sen Mecnun değilsin” diye cevap verdi.
- از دگر خوبان تو افزون نیستی ** گفت خامش چون تو مجنون نیستی