English    Türkçe    فارسی   

1
3852-3876

  • Gönlümde, sana hiçbir düşmanlık yok. Çünkü bunu, ben senden bilmiyorum ki.
  • هیچ بغضی نیست در جانم ز تو ** ز آن که این را من نمی‌‌دانم ز تو
  • Sen Tanrı aletisin; yapan, Tanrı’nın eli. Hakkın aletini nasıl kınayayım, Hakkın aletine nasıl itiraz edeyim?” derim
  • آلت حقی تو فاعل دست حق ** چون زنم بر آلت حق طعن و دق‌‌
  • O, “Öyle ise kısas niçin?” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sır.
  • گفت او پس آن قصاص از بهر چیست ** گفت هم از حق و آن سر خفی است‌‌
  • Eğer Tanrı, kendi yaptığı işe itiraz ederse bu itiraz yüzünden bağlar, bahçeler yeşertir. 3855
  • گر کند بر فعل خود او اعتراض ** ز اعتراض خود برویاند ریاض‌‌
  • Kendi yaptığı işe itiraz, ancak onun kârıdır. Çünkü kahırda da tektir, lûtufta da.
  • اعتراض او را رسد بر فعل خود ** ز آن که در قهر است و در لطف او احد
  • Bu hâdiseler şehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur,
  • اندر این شهر حوادث میر اوست ** در ممالک مالک تدبیر اوست‌‌
  • Aletini kırarsa kırılanı tekrar iyileştirebilir.”
  • آلت خود را اگر او بشکند ** آن شکسته گشته را نیکو کند
  • Ulu kişi, “ Hiçbir âyeti değiştirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.
  • رمز ننسخ آیه او ننسها ** نأت خیرا در عقب می‌‌دان مها
  • Tanrı hangi şeriatın hükmünü kaldırdıysa âdeta otu yoldu, yerine gül bitirdi demektir. 3860
  • هر شریعت را که حق منسوخ کرد ** او گیا برد و عوض آورد ورد
  • Gece, gündüz meşguliyetini giderir, bitirir. Akıl ermeyen şu uykuya bak!
  • شب کند منسوخ شغل روز را ** بین جمادی خرد افروز را
  • Sonra tekrar gündüzün nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalımlı ateş yüzünden donukluk, uyku yanar, gider.
  • باز شب منسوخ شد از نور روز ** تا جمادی سوخت ز آن آتش فروز
  • O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette değil mi?
  • گر چه ظلمت آمد آن نوم و سبات ** نی درون ظلمت است آب حیات‌‌
  • Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
  • نی در آن ظلمت خردها تازه شد ** سکته‌‌ای سرمایه‌‌ی آوازه شد
  • Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Tanrı, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattı. 3865
  • که ز ضدها ضدها آمد پدید ** در سویدا روشنایی آفرید
  • Peygamberin savaşı sulha sebep oldu. Bu âhir zamandaki sulh o savaş yüzündendir.
  • جنگ پیغمبر مدار صلح شد ** صلح این آخر زمان ز آن جنگ بد
  • O gönüller alan sevgili ( Peygamber), âlemdekilerin başları aman bulsun diye yüz binlerce baş kesti.
  • صد هزاران سر برید آن دلستان ** تا امان یابد سر اهل جهان‌‌
  • Bahçıvan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
  • باغبان ز آن می‌‌برد شاخ مضر ** تا بیابد نخل قامتها و بر
  • Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelişsin diye bahçedeki otları yolar.
  • می‌‌کند از باغ دانا آن حشیش ** تا نماید باغ و میوه خرمیش‌‌
  • Sevgilinin ağrıdan, hastalıktan kurtulması için hekim, çürük dişi çekip çıkarır. 3870
  • می‌‌کند دندان بد را آن طبیب ** تا رهد از درد و بیماری حبیب‌‌
  • Noksanlarda nice fazlalıklar var. Şehitlere hayat yokluktadır.
  • بس زیادتها درون نقصهاست ** مر شهیدان را حیات اندر فناست‌‌
  • Rızk yiyen boğaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir.
  • چون بریده گشت حلق رزق خوار ** یرزقون فرحین شد گوار
  • Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti artar.
  • حلق حیوان چون بریده شد به عدل ** حلق انسان رست و افزون گشت فضل‌‌
  • İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agâh ol da onu bununla mukayese et.
  • حلق انسان چون ببرد هین ببین ** تا چه زاید کن قیاس آن بر این‌‌
  • Öyle bir üçüncü boğaz doğar ki o, Tanrı şerbetiyle, Tanrı nurlarıyla beslenir, gelişir. 3875
  • حلق ثالث زاید و تیمار او ** شربت حق باشد و انوار او
  • Kesilen boğaz, bu şerbeti içer ama “Lâ” dan kurtulmuş “Belâ” da ölmüş boğaz!
  • حلق ببریده خورد شربت ولی ** حلق از لا رسته مرده در بلی‌‌