- O, “Öyle ise kısas niçin?” dedi. Ali cevap verdi: “ O da Hak’tan, o da gizli bir sır.
- گفت او پس آن قصاص از بهر چیست ** گفت هم از حق و آن سر خفی است
- Eğer Tanrı, kendi yaptığı işe itiraz ederse bu itiraz yüzünden bağlar, bahçeler yeşertir. 3855
- گر کند بر فعل خود او اعتراض ** ز اعتراض خود برویاند ریاض
- Kendi yaptığı işe itiraz, ancak onun kârıdır. Çünkü kahırda da tektir, lûtufta da.
- اعتراض او را رسد بر فعل خود ** ز آن که در قهر است و در لطف او احد
- Bu hâdiseler şehrinde bey odur, memleketlerde tedbir onundur,
- اندر این شهر حوادث میر اوست ** در ممالک مالک تدبیر اوست
- Aletini kırarsa kırılanı tekrar iyileştirebilir.”
- آلت خود را اگر او بشکند ** آن شکسته گشته را نیکو کند
- Ulu kişi, “ Hiçbir âyeti değiştirmedik ki ardından daha hayırlısını getirmeyelim” remzini bil.
- رمز ننسخ آیه او ننسها ** نأت خیرا در عقب میدان مها
- Tanrı hangi şeriatın hükmünü kaldırdıysa âdeta otu yoldu, yerine gül bitirdi demektir. 3860
- هر شریعت را که حق منسوخ کرد ** او گیا برد و عوض آورد ورد
- Gece, gündüz meşguliyetini giderir, bitirir. Akıl ermeyen şu uykuya bak!
- شب کند منسوخ شغل روز را ** بین جمادی خرد افروز را
- Sonra tekrar gündüzün nuruyla gece ortadan kalkar, bu suretle de o yalımlı ateş yüzünden donukluk, uyku yanar, gider.
- باز شب منسوخ شد از نور روز ** تا جمادی سوخت ز آن آتش فروز
- O uyku, o duygusuzluk zulmettir ama abıhayat, zulmette değil mi?
- گر چه ظلمت آمد آن نوم و سبات ** نی درون ظلمت است آب حیات
- Akıllar, o zulmetle tazelenmiyor mu? Hanendenin bestedeki duraklaması sese kuvvet vermiyor mu?
- نی در آن ظلمت خردها تازه شد ** سکتهای سرمایهی آوازه شد
- Zıtlar, zıtlardan zuhur etmekte... Tanrı, kalpte ki süveydada daimi bir nur yarattı. 3865
- که ز ضدها ضدها آمد پدید ** در سویدا روشنایی آفرید
- Peygamberin savaşı sulha sebep oldu. Bu âhir zamandaki sulh o savaş yüzündendir.
- جنگ پیغمبر مدار صلح شد ** صلح این آخر زمان ز آن جنگ بد
- O gönüller alan sevgili ( Peygamber), âlemdekilerin başları aman bulsun diye yüz binlerce baş kesti.
- صد هزاران سر برید آن دلستان ** تا امان یابد سر اهل جهان
- Bahçıvan, fidan yücelsin, meyve versin diye muzır dalları budar.
- باغبان ز آن میبرد شاخ مضر ** تا بیابد نخل قامتها و بر
- Sanatını bilen bahçıvan, bahçe ve meyve gelişsin diye bahçedeki otları yolar.
- میکند از باغ دانا آن حشیش ** تا نماید باغ و میوه خرمیش
- Sevgilinin ağrıdan, hastalıktan kurtulması için hekim, çürük dişi çekip çıkarır. 3870
- میکند دندان بد را آن طبیب ** تا رهد از درد و بیماری حبیب
- Noksanlarda nice fazlalıklar var. Şehitlere hayat yokluktadır.
- بس زیادتها درون نقصهاست ** مر شهیدان را حیات اندر فناست
- Rızk yiyen boğaz kesildi mi “Onlar Rablerinden rızıklanır, ferahlarlar” nimeti hazmedilir.
- چون بریده گشت حلق رزق خوار ** یرزقون فرحین شد گوار
- Hayvanın boğazı kesilince insanın boğazı gelişir. O hayvan, insan vücuduna girer, insan olur, fazileti artar.
- حلق حیوان چون بریده شد به عدل ** حلق انسان رست و افزون گشت فضل
- İnsanın boğazı kesilirse ne olur, fazileti ne dereceye varır? Artık agâh ol da onu bununla mukayese et.
- حلق انسان چون ببرد هین ببین ** تا چه زاید کن قیاس آن بر این
- Öyle bir üçüncü boğaz doğar ki o, Tanrı şerbetiyle, Tanrı nurlarıyla beslenir, gelişir. 3875
- حلق ثالث زاید و تیمار او ** شربت حق باشد و انوار او
- Kesilen boğaz, bu şerbeti içer ama “Lâ” dan kurtulmuş “Belâ” da ölmüş boğaz!
- حلق ببریده خورد شربت ولی ** حلق از لا رسته مرده در بلی
- Ey kısa parmaklı, himmeti kesik kişi! Ne vakte dek canının hayatı ekmek olacak?
- بس کن ای دون همت کوته بنان ** تا کیات باشد حیات جان به نان
- Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden dolayı söğüt ağacı gibi meyven yok!
- ز آن نداری میوهای مانند بید ** کآبرو بردی پی نان سپید