English    Türkçe    فارسی   

1
3896-3920

  • Eğer Tanrı kürkü ters giyerse dağı bile ta kökünden temelinden söker.
  • O zaman, yüzlerce Âdem’in perdesini yırtar, yüzlerce yeni müslüman olmuş suçsuz, günahsız iblis yaratır!
  • Âdem “Bu hor görüşten tövbe ettim. Bir daha böyle küstahça düşünceye düşmem” dedi.
  • Ey yardım dileyenlerin yardımcısı, bize hidayet ver. Bilgilerle, zenginlikle öğünmeye imkân yok.
  • Kerem ederek hidayet ettiğin kalbi azdırma; takdir ettiğin kötülükleri bizden defet; 3900
  • Kötü kazaları üstümüzden esirge; bizi Tanrı’ya razı olan kardeşlerden ayırma!
  • Senin ayrılığından daha acı bir şey yok... Sana sığınmazsak sen esirgemezsen işimiz, gücümüz ancak kargaşalıktır.
  • Zaten malımız mülkümüz; malımızın, mülkümüzün yolunu kesmekte... Zaten cismimizi soyup çırçıplak bırakmakta!
  • Elimiz, ayağımıza kastettikten sonra artık kim, senin lûtfun olmadıkça canını kurtarabilir ki?
  • Bu pek büyük tehlikelerden canını kurtarsa bile kurtardığı şey ancak idbar ve tehlike sermayesi kesilir. 3905
  • Çünkü can, canana ulaşmadıkça ebediyen kördür... ebediyen yaslıdır.
  • Esasen senin inayetin olmazsa can, âdeta bir tutsaktır; seninle diri olmayan canı ölü farz et.
  • Sen kullara darılır,kulları kınarsan, Ey Tanrı hakkındır, yaparsın.
  • Aya, güneşe kusurlu, nursuz... Servinin boyuna iki büklüm;
  • Feleğe, arşa hor ve aşağı... madene, denize yoksul dersen, 3910
  • Kemaline nispetle yaraşır. Çünkü yokluklara kemal verip onlara eriştirme kudreti ancak senindir.
  • Çünkü sende yokluk ve ihtiyaç yoktur; yokları icat eden, onları ihtiyaçtan kurtaran sensin.
  • Yetiştiren, yakmayı da bilir; çünkü yırtık söken, dikmeyi de bilir.
  • Her güz; bağı bahçeyi yakıp yandırmakta. Sonra yeniden bahçeleri renklere boyayan kırmızı güllere boyayan kırmızı gülleri yetiştirmektedir.
  • “ Ey yanıp yakılan, zuhur et, yenilen; tekrar güzelleş, güzel sesli bir hale gel” diye hepsini yeniden yaratır. 3915
  • Nergisin gözü körleşir, o, tekrar açar... Kamışın boğazını keser, sonra yine kendisi tekrar okşar, ondan nağmeler çıkarır.
  • Biz mademki masnu’uz, sâni değiliz... Şu halde ancak zebunuz, ancak kanaatkârız.
  • Hepimiz “Nefsim, nefsim” deyip durmakta, hepimiz yalnız kendimizi düşünmekteyiz. Sen buna lûtufta bulunmazsan şeytanız.
  • Sen bizim canımızı körlükten kurtardığından, gözümüzü açtığından dolayı Şeytandan kurtulduk.
  • Kim hayattaysa değnekçisi, yol gösteren sensin. Değneğin, değnekçisi olmadıkça kör nedir ki, ne yapabilir ki? 3920