- O kâfir vezir, din nasihatçisi olarak hile ile badem helvasına sarımsak karıştırmıştı! 445
- ناصح دین گشته آن کافر وزیر ** کرده او از مکر در لوزینه سیر
- Vezirin hilesini aklı eren Hıristiyanların anlaması
- فهم کردن حاذقان نصارا مکر وزیر را
- Zevk sahibi olanlar onun sözünde acılık karışmış bir tat sezdiler.
- هر که صاحب ذوق بود از گفت او ** لذتی میدید و تلخی جفت او
- O, garezle karışık lâtif sözler söylemekte, gül sulu şeker şerbetinin içine zehir dökmekteydi.
- نکتهها میگفت او آمیخته ** در جلاب قند زهری ریخته
- Sözünün dış yüzü, yolda çevik ol, diyordu. Ardından da cana, gevşek ol demekteydi.
- ظاهرش میگفت در ره چیست شو ** وز اثر میگفت جان را سست شو
- Gümüşün dışı ak ve berraksa da el ve elbise ondan katran gibi bir hale hale gelir.
- ظاهر نقره گر اسپید است و نو ** دست و جامه می سیه گردد ازو
- Ateş, kıvılcımlarıyla kızıl çehreli görünürse de onun yaptığı işin sonundaki karanlığa bak! 450
- آتش ار چه سرخ روی است از شرر ** تو ز فعل او سیه کاری نگر
- Yıldırım, bakışta saf bir nurdan ibaret görünür; (fakat) göz nurunu çalmak (gözü kamaştırmak) onun hassasıdır.
- برق اگر نوری نماید در نظر ** لیک هست از خاصیت دزد بصر
- Vezirin sözleri, uyanık ve zevk sahibi olanlardan başkaları için bir boyun halkasıydı (onun sözlerini kabul etmişler, ona uymuşlardı).
- هر که جز آگاه و صاحب ذوق بود ** گفت او در گردن او طوق بود
- Vezir, padişahtan altı ay ayrı kaldı, bu müddet zarfında İsa’ya uyanlara penah oldu.
- مدت شش سال در هجران شاه ** شد وزیر اتباع عیسی را پناه
- Halk, umumiyetle dinini de, gönlünü de ona ısmarladı. Onun emir ve hükmü önünde herkes, can feda ediyordu.
- دین و دل را کل بدو بسپرد خلق ** پیش امر و حکم او میمرد خلق
- Padişahın vezire gizlice haber göndermesi
- پیغام شاه پنهان با وزیر
- Padişahla onun arasında haber gidip geliyordu. Padişah, ona gizlice vahitlerde bulunuyordu. 455
- در میان شاه و او پیغامها ** شاه را پنهان بدو آرامها
- Padişah “Ey devletli vezirim, vakit geldi, kalbini gamdan tez kurtar” diye mektup yazdı.
- پیش او بنوشت شه کای مقبلم ** وقت آمد زود فارغ کن دلم
- Vezir de “Padişahım; işte şimdicik İsa dinine fitneler salma işindeyim” diye cevap verdi.
- گفت اینک اندر آن کارم شها ** کافکنم در دین عیسی فتنهها
- Hıristiyanların on iki kısmı
- بیان دوازده سبط از نصارا
- Hükümetleri zamanında, İsa kavminin on iki emiri vardır.
- قوم عیسی را بد اندر دار و گیر ** حاکمانشان ده امیر و دو امیر
- Her fırka bir emire tâbiydi; kendi beyine tamah yüzünden kul olmuştu.
- هر فریقی مر امیری را تبع ** بنده گشته میر خود را از طمع
- Bu on iki emirler kavimleri, o kötü vezire bağlanmışlardı. 460
- این ده و این دو امیر و قومشان ** گشته بند آن وزیر بدنشان
- Hepsi, onun sözüne itimat ediyordu, hepsi onun mesleğine uymuştu.
- اعتماد جمله بر گفتار او ** اقتدای جمله بر رفتار او
- O, öl, der demez her emir hemen o anda ölürdü.
- پیش او در وقت و ساعت هر امیر ** جان بدادی گر بدو گفتی بمیر
- Vezirin İncil ahkâmını karıştırması
- تخلیط وزیر در احکام انجیل
- Vezir, her emirin adına birer tomar düzdü. Her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
- ساخت طوماری به نام هر یکی ** نقش هر طومار دیگر مسلکی
- Her birinin hükmü başka bir çeşittir. Bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
- حکمهای هر یکی نوعی دگر ** این خلاف آن ز پایان تا به سر
- Birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, Tanrı’ya dönüşün şartı yapmış. 465
- در یکی راه ریاضت را و جوع ** رکن توبه کرده و شرط رجوع
- Birinde “Riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur” demişti.
- در یکی گفته ریاضت سود نیست ** اندر این ره مخلصی جز جود نیست
- Birinde demişti ki: “Senin açlık çekişin, mal verişin mabuduna şirk koşmadır.
- در یکی گفته که جوع و جود تو ** شرک باشد از تو با معبود تو
- Gam ve rahat zamanında Tanrı’ya dayanmak ve tamamıyla teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır.”
- جز توکل جز که تسلیم تمام ** در غم و راحت همه مکر است و دام
- Öbüründe demişti ki: “Vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir.”
- در یکی گفته که واجب خدمت است ** ور نه اندیشهی توکل تهمت است