- Vezir de “Padişahım; işte şimdicik İsa dinine fitneler salma işindeyim” diye cevap verdi.
- گفت اینک اندر آن کارم شها ** کافکنم در دین عیسی فتنهها
- Hıristiyanların on iki kısmı
- بیان دوازده سبط از نصارا
- Hükümetleri zamanında, İsa kavminin on iki emiri vardır.
- قوم عیسی را بد اندر دار و گیر ** حاکمانشان ده امیر و دو امیر
- Her fırka bir emire tâbiydi; kendi beyine tamah yüzünden kul olmuştu.
- هر فریقی مر امیری را تبع ** بنده گشته میر خود را از طمع
- Bu on iki emirler kavimleri, o kötü vezire bağlanmışlardı. 460
- این ده و این دو امیر و قومشان ** گشته بند آن وزیر بدنشان
- Hepsi, onun sözüne itimat ediyordu, hepsi onun mesleğine uymuştu.
- اعتماد جمله بر گفتار او ** اقتدای جمله بر رفتار او
- O, öl, der demez her emir hemen o anda ölürdü.
- پیش او در وقت و ساعت هر امیر ** جان بدادی گر بدو گفتی بمیر
- Vezirin İncil ahkâmını karıştırması
- تخلیط وزیر در احکام انجیل
- Vezir, her emirin adına birer tomar düzdü. Her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
- ساخت طوماری به نام هر یکی ** نقش هر طومار دیگر مسلکی
- Her birinin hükmü başka bir çeşittir. Bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
- حکمهای هر یکی نوعی دگر ** این خلاف آن ز پایان تا به سر
- Birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, Tanrı’ya dönüşün şartı yapmış. 465
- در یکی راه ریاضت را و جوع ** رکن توبه کرده و شرط رجوع
- Birinde “Riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur” demişti.
- در یکی گفته ریاضت سود نیست ** اندر این ره مخلصی جز جود نیست
- Birinde demişti ki: “Senin açlık çekişin, mal verişin mabuduna şirk koşmadır.
- در یکی گفته که جوع و جود تو ** شرک باشد از تو با معبود تو
- Gam ve rahat zamanında Tanrı’ya dayanmak ve tamamıyla teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır.”
- جز توکل جز که تسلیم تمام ** در غم و راحت همه مکر است و دام
- Öbüründe demişti ki: “Vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir.”
- در یکی گفته که واجب خدمت است ** ور نه اندیشهی توکل تهمت است
- Birinde; “Dindeki emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir. 470
- در یکی گفته که امر و نهیهاست ** بهر کردن نیست شرح عجز ماست
- Ta ki onlardan âciz olduğumuzu görelim de Tanrı kudretini bilelim, anlayalım” demişti.
- تا که عجز خود ببینیم اندر آن ** قدرت حق را بدانیم آن زمان
- Öbüründe, “Kendi aczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüş, küfranı nimettir.
- در یکی گفته که عجز خود مبین ** کفر نعمت کردن است آن عجز هین
- Kendi kudretini gör ki bu kudret ondandır. Kudretini, onun nimeti bil ki, kudret odur” demişti.
- قدرت خود بین که این قدرت از اوست ** قدرت تو نعمت او دان که هوست
- Birinde demişti ki: “Bu ikisinden de geç, nazarına her ne sığarsa put olur!”
- در یکی گفته کز این دو بر گذر ** بت بود هر چه بگنجد در نظر
- Öbüründe; “Bu mumu söndürme ki bu görüş, meclise mum mesabesindedir. 475
- در یکی گفته مکش این شمع را ** کین نظر چون شمع آمد جمع را
- Eğer nazardan ve hayalden geçersen gece yarısı visâl mumunu söndürmüş olursun” demişti.
- از نظر چون بگذری و از خیال ** کشته باشی نیم شب شمع وصال
- Birinde demişti ki: “Söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karşılığını göresin.
- در یکی گفته بکش باکی مدار ** تا عوض بینی نظر را صد هزار
- Çünkü nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. Sabrının yüzünden Leylâ’n Mecnun olur!
- که ز کشتن شمع جان افزون شود ** لیلیات از صبر تو مجنون شود
- Kim, zahitliği yüzünden dünyayı terk ederse dünya onun önüne çok, daha çok gelir!”
- ترک دنیا هر که کرد از زهد خویش ** بیش آید پیش او دنیا و پیش
- Başka birinde; “Hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlılaşmış. 480
- در یکی گفته که آن چهت داد حق ** بر تو شیرین کرد در ایجاد حق
- Kolaylaştırmıştır. Onu güzelce al; kendini zahmete sokma” demişti.
- بر تو آسان کرد و خوش آن را بگیر ** خویشتن را در میفگن در زحیر