English    Türkçe    فارسی   

1
461-485

  • Hepsi, onun sözüne itimat ediyordu, hepsi onun mesleğine uymuştu.
  • اعتماد جمله بر گفتار او ** اقتدای جمله بر رفتار او
  • O, öl, der demez her emir hemen o anda ölürdü.
  • پیش او در وقت و ساعت هر امیر ** جان بدادی گر بدو گفتی بمیر
  • Vezirin İncil ahkâmını karıştırması
  • تخلیط وزیر در احکام انجیل
  • Vezir, her emirin adına birer tomar düzdü. Her tomarın yazısı, başka bir olaydı.
  • ساخت طوماری به نام هر یکی ** نقش هر طومار دیگر مسلکی‌‌
  • Her birinin hükmü başka bir çeşittir. Bu baştan aşağıya kadar ona aykırıdır.
  • حکم‌‌های هر یکی نوعی دگر ** این خلاف آن ز پایان تا به سر
  • Birinde riyazet ve açlık yolunu tövbenin rüknü, Tanrı’ya dönüşün şartı yapmış. 465
  • در یکی راه ریاضت را و جوع ** رکن توبه کرده و شرط رجوع‌‌
  • Birinde “Riyazet faydasızdır, bu yolda cömertlikten başka kurtuluş yoktur” demişti.
  • در یکی گفته ریاضت سود نیست ** اندر این ره مخلصی جز جود نیست‌‌
  • Birinde demişti ki: “Senin açlık çekişin, mal verişin mabuduna şirk koşmadır.
  • در یکی گفته که جوع و جود تو ** شرک باشد از تو با معبود تو
  • Gam ve rahat zamanında Tanrı’ya dayanmak ve tamamıyla teslim olmaktan gayri hepsi hiledir, tuzaktır.”
  • جز توکل جز که تسلیم تمام ** در غم و راحت همه مکر است و دام‌‌
  • Öbüründe demişti ki: “Vacip olan hizmettir, yoksa tevekkül düşüncesi suçtan ibarettir.”
  • در یکی گفته که واجب خدمت است ** ور نه اندیشه‌‌ی توکل تهمت است‌‌
  • Birinde; “Dindeki emir ve nehiyler, yapmak için değil, aczimizi bildirmek içindir. 470
  • در یکی گفته که امر و نهیهاست ** بهر کردن نیست شرح عجز ماست‌‌
  • Ta ki onlardan âciz olduğumuzu görelim de Tanrı kudretini bilelim, anlayalım” demişti.
  • تا که عجز خود ببینیم اندر آن ** قدرت حق را بدانیم آن زمان‌‌
  • Öbüründe, “Kendi aczini görme, uyan, kendine gel; o aczi görüş, küfranı nimettir.
  • در یکی گفته که عجز خود مبین ** کفر نعمت کردن است آن عجز هین‌‌
  • Kendi kudretini gör ki bu kudret ondandır. Kudretini, onun nimeti bil ki, kudret odur” demişti.
  • قدرت خود بین که این قدرت از اوست ** قدرت تو نعمت او دان که هوست‌‌
  • Birinde demişti ki: “Bu ikisinden de geç, nazarına her ne sığarsa put olur!”
  • در یکی گفته کز این دو بر گذر ** بت بود هر چه بگنجد در نظر
  • Öbüründe; “Bu mumu söndürme ki bu görüş, meclise mum mesabesindedir. 475
  • در یکی گفته مکش این شمع را ** کین نظر چون شمع آمد جمع را
  • Eğer nazardan ve hayalden geçersen gece yarısı visâl mumunu söndürmüş olursun” demişti.
  • از نظر چون بگذری و از خیال ** کشته باشی نیم شب شمع وصال‌‌
  • Birinde demişti ki: “Söndür, hiç korkma ki yüz binlerce karşılığını göresin.
  • در یکی گفته بکش باکی مدار ** تا عوض بینی نظر را صد هزار
  • Çünkü nazar mumunu söndürmekle can mumu artar, kuvvet bulur. Sabrının yüzünden Leylâ’n Mecnun olur!
  • که ز کشتن شمع جان افزون شود ** لیلی‌‌ات از صبر تو مجنون شود
  • Kim, zahitliği yüzünden dünyayı terk ederse dünya onun önüne çok, daha çok gelir!”
  • ترک دنیا هر که کرد از زهد خویش ** بیش آید پیش او دنیا و پیش‌‌
  • Başka birinde; “Hak sana ne verdiyse onu icat ederken tatlılaşmış. 480
  • در یکی گفته که آن چه‌‌ت داد حق ** بر تو شیرین کرد در ایجاد حق‌‌
  • Kolaylaştırmıştır. Onu güzelce al; kendini zahmete sokma” demişti.
  • بر تو آسان کرد و خوش آن را بگیر ** خویشتن را در میفگن در زحیر
  • Birinde demişti ki: “Kendine ait olanı terk et, çünkü tabiatının kabul ettiği, merduttur, kötüdür.
  • در یکی گفته که بگذار آن خود ** کان قبول طبع تو ردست و بد
  • Birbirine aykırı yollar, nefse kolaydır, herkese bir din, can olmuştur.
  • راههای مختلف آسان شده ست ** هر یکی را ملتی چون جان شده ست‌‌
  • Eğer Hakk’ın din işlerini kolaylaştırması, doğru bir yol olsaydı her Yahudi ve Mecusi, Tanrı’yı duyar, anlardı” demişti.
  • گر میسر کردن حق ره بدی ** هر جهود و گبر از او آگه بدی‌‌
  • Öbüründe demişti ki: “Kolay, odur ki gönlü hayatı ve canın gıdası ola. 485
  • در یکی گفته میسر آن بود ** که حیات دل غذای جان بود