- Hey gidi nice inşaallah’ı diliyle söylemeyen vardır ki canı “inşaallah” la eş olmuştur. 50
- ای بسا ناورده استثنا به گفت ** جان او با جان استثناست جفت
- İlâç ve tedavi nev’inden her ne yapıldıysa hastalık arttı, maksat da hâsıl olmadı.
- هر چه کردند از علاج و از دوا ** گشت رنج افزون و حاجت ناروا
- O halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı gözyaşı ırmağa döndü.
- آن کنیزک از مرض چون موی شد ** چشم شه از اشک خون چون جوی شد
- Kazara sirkengübin safrayı arttırdı. Badem yağı da kuruluk tesirini göstermeye başladı.
- از قضا سرکنگبین صفرا فزود ** روغن بادام خشکی مینمود
- Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti.
- از هلیله قبض شد اطلاق رفت ** آب آتش را مدد شد همچو نفت
- Halayığın tedavisinde hekimlerin âciz kalmalarını padişahın anlaması, Tanrı tapusuna yüz tutması ve bir uluyu rüyada görmesi
- ظاهر شدن عجز حکیمان از معالجهی کنیزک و روی آوردن پادشاه به درگاه خدا و در خواب دیدن او ولی را
- Padişah, hekimlerin âciz kaldıklarını görünce yalınayak mescide koştu. 55
- شه چو عجز آن حکیمان را بدید ** پا برهنه جانب مسجد دوید
- Mescide gidip mihrap tarafına yöneldi. Secde yeri gözyaşından sırsıklam oldu.
- رفت در مسجد سوی محراب شد ** سجده گاه از اشک شه پر آب شد
- Yokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını açtı, hoş bir tarzda medhü senaya başladı:
- چون به خویش آمد ز غرقاب فنا ** خوش زبان بگشاد در مدح و ثنا
- “En az bahşişi dünya mülkü olan Tanrım! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsin.
- کای کمینه بخششت ملک جهان ** من چه گویم چون تو میدانی نهان
- Ey daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu yanıldık.
- ای همیشه حاجت ما را پناه ** بار دیگر ما غلط کردیم راه
- Ama sen “Ben gerçi senin gizlediğin şeyleri bilirim. Fakat sen, yine onları meydana dök” dedin. 60
- لیک گفتی گر چه میدانم سرت ** زود هم پیدا کنش بر ظاهرت
- Padişah, ta can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya başladı.
- چون بر آورد از میان جان خروش ** اندر آمد بحر بخشایش به جوش
- Ağlama esnasında uykuya daldı. Rüyasında bir pir göründü.
- در میان گریه خوابش در ربود ** دید در خواب او که پیری رو نمود
- Dedi ki: “Ey padişah, müjde; dileklerin kabul oldu. Yarın bir yabancı gelirse o, bizdendir.
- گفت ای شه مژده حاجاتت رواست ** گر غریبی آیدت فردا ز ماست
- O gelen hazık hekimdir. Onu doğru bil, çünkü o emin ve gerçek erenlerdendir.
- چون که آید او حکیمی حاذق است ** صادقش دان که امین و صادق است
- İlâcında kati sihri gör, mizacında da Hak kudretini müşahede et.” 65
- در علاجش سحر مطلق را ببین ** در مزاجش قدرت حق را ببین
- Vade zamanı gelip gündüz olunca... güneş doğudan görünüp yıldızları yakınca:
- چون رسید آن وعدهگاه و روز شد ** آفتاب از شرق، اختر سوز شد
- Rüyada kendine gösterdikleri zatı görmek için pencerede bekliyordu.
- بود اندر منظره شه منتظر ** تا ببیند آن چه بنمودند سر
- Bir de gördü ki, faziletli, fevkalâde hünerli, bilgili bir kimse, gölge ortasında bir güneş;
- دید شخصی فاضلی پر مایهای ** آفتابی در میان سایهای
- Uzaktan hilâl gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var gibi görünmekte.
- میرسید از دور مانند هلال ** نیست بود و هست بر شکل خیال
- Ruhumuzda da hayal, yok gibidir. Sen bütün bir cihanı hayal üzere yürür gör! 70
- نیست وش باشد خیال اندر روان ** تو جهانی بر خیالی بین روان
- Onların başları da, savaşları da hayale müstenittir. Öğünmeleri de, utanmaları da bir hayalden ötürüdür.
- بر خیالی صلحشان و جنگشان ** وز خیالی فخرشان و ننگشان
- Evliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahçelerindeki ay çehrelilerin akisleridir.
- آن خیالاتی که دام اولیاست ** عکس مه رویان بستان خداست
- Padişahın rüyada gördüğü hayal de o misafir pîrin çehresinde görünüp duruyordu.
- آن خیالی که شه اندر خواب دید ** در رخ مهمان همیآمد پدید
- Padişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardı.
- شه به جای حاجبان واپیش رفت ** پیش آن مهمان غیب خویش رفت