English    Türkçe    فارسی   

1
509-533

  • Toprak emindir; ona her ne ekersen ihanet görmeksizin onun cinsini toplar, devşirirsin.
  • خاک امین و هر چه در وی کاشتی ** بی‌‌خیانت جنس آن برداشتی‌‌
  • Toprak bu eminliği o eminlikten bulmuştur, çünkü adalet güneşi ona nur saçmıştır. 510
  • این امانت ز آن امانت یافته ست ** کافتاب عدل بر وی تافته ست‌‌
  • İlkbahar, Hak fermanı getirmedikçe, toprak sırrını nice açığa vurur?
  • تا نشان حق نیارد نو بهار ** خاک سرها را نکرده آشکار
  • O, öyle bir cömert ve vericidir ki bu haberleri, bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemada, kuru yeryüzüne vermiştir.
  • آن جوادی که جمادی را بداد ** این خبرها وین امانت وین سداد
  • Fâzıl ve ihsanı, kuru toprağı haberdar eder, kahır ve celâli de akıllı insanları kör eyler.
  • مر جمادی را کند فضلش خبیر ** عاقلان را کرده قهر او ضریر
  • Canda, gönülde o coşmaya takat yoktur. Kime söyleyeyim? Cihanda bir tek kulak yok!
  • جان و دل را طاقت آن جوش نیست ** با که گویم در جهان یک گوش نیست‌‌
  • Nerede bir kulak varsa; onun yüzünden, göz oldu. Nerede bir taş varsa; onun lûtfiyle yeşim taşına döndü. 515
  • هر کجا گوشی بد از وی چشم گشت ** هر کجا سنگی بد از وی یشم گشت‌‌
  • Kimyayı meydana getiren o dur, kimya ne oluyor ki? Mucize bağışlayıcıdır, simya ne oluyor ki?
  • کیمیا ساز است چه بود کیمیا ** معجزه بخش است چه بود سیمیا
  • Benim bu övüşüm, övmeyi terk etmenin ta kendisidir; çünkü bu övüş, varlık delilidir, varlık ise hatadır.
  • این ثنا گفتن ز من ترک ثناست ** کین دلیل هستی و هستی خطاست‌‌
  • Onun varlığına karşı yok olmak gerektir: onun huzurunda varlık nedir? Manasız bir şeyden ibarettir!
  • پیش هست او بباید نیست بود ** چیست هستی پیش او کور و کبود
  • Varlık kör olmasaydı... Ondan erirdi, güneşin hararetini tanır, anlardı.
  • گر نبودی کور از او بگداختی ** گرمی خورشید را بشناختی‌‌
  • Bu zahiri vücudun Allah’ın varlığıyla var olduğunu bilmemesi körlüğüne delildir. 520
  • ور نبودی او کبود از تعزیت ** کی فسردی همچو یخ این ناحیت‌‌
  • Vezirin bu hilede ziyana uğraması
  • بیان خسارت وزیر در این مکر
  • Padişah gibi vezir de cahil ve gafildi. Varlığı vacip olan Kadim Tanrı ile pençeleşiyordu.
  • همچو شه نادان و غافل بد وزیر ** پنجه می‌‌زد با قدیم ناگزیر
  • Öyle kudretli bir Tanrı ile pençeleşiyordu ki bir anda yoktan bu âlem gibi yüz tanesini var eder.
  • با چنان قادر خدایی کز عدم ** صد چو عالم هست گرداند به دم‌‌
  • Senin gözüne kendini görmek hassasını verince nazarında âlem gibi yüzlerce âlem meydana getirir.
  • صد چو عالم در نظر پیدا کند ** چون که چشمت را به خود بینا کند
  • Her ne kadar dünya senin yanında azametli ve nihayetsizse de bil ki kudrete karşı bir zerre bile değildir.
  • گر جهان پیشت بزرگ و بی‌‌بنی است ** پیش قدرت ذره ای می‌‌دان که نیست‌‌
  • Zaten bu âlem sizin canlarınızın hapishanesidir; uyanın, o tarafa gidin! Zira o taraf sizin sahranız, mesire yerinizdir. 525
  • این جهان خود حبس جانهای شماست‌‌ ** هین روید آن سو که صحرای شماست
  • Bu âlemin hududu vardır, o âlem ise esasen hadsizdir. Nakış ve suret, o manaya settir, mâniadır.
  • این جهان محدود آن خود بی حد است ** نقش و صورت پیش ٱن معنی سد است
  • Firavunun yüz binlerce mızrağını tek bir Musa’nın bir tanecik asâsıyla kırdı.
  • صد هزاران نیزه‌‌ی فرعون را ** در شکست از موسیی با یک عصا
  • Yüz binlerce Câlînus’un yüz binlerce hekimlik hünerleri vardı; İsa’nın ve nefesinin yanında bâtıl oldu.
  • صد هزاران طب جالینوس بود ** پیش عیسی و دمش افسوس بود
  • Yüz binlerce şiir defterleri vardı, bir tek Ümmi’nin kitabına karşı ayıp ve âr haline geldi.
  • صد هزاران دفتر اشعار بود ** پیش حرف امیی آن عار بود
  • Aşağılık olmayan kişi böyle galip Tanrı huzurunda niçin ölmesin* 530
  • با چنین غالب خداوندی کسی ** چون نمیرد گر نباشد او خسی‌‌
  • Çok dağ gibi gönüller kopardı. Kurnaz kuşu, iki ayağından asakoydu.
  • بس دل چون کوه را انگیخت او ** مرغ زیرک با دو پا آویخت او
  • Akıl ve zekâda kemale ermekle Tanrı’ya varılmaz. Padişahın fazıl ve ihsanı aczini bilen kişiden başkasını kabul etmez.
  • فهم و خاطر تیز کردن نیست راه ** جز شکسته می‌‌نگیرد فضل شاه‌‌
  • Hey gidi hey... Çok köşe, bucak kazıcı ve hazine doldurucular; o kurup duran kişiye, o öküze (vezire) maskara oldular.
  • ای بسا گنج آگنان کنج کاو ** کان خیال اندیش را شد ریش گاو