English    Türkçe    فارسی   

1
623-647

  • Hasret ve figan, hastalık zamanındadır. Hastalık zamanı tamamı ile uyanıklık zamanıdır.
  • حسرت و زاری گه بیماری است ** وقت بیماری همه بیداری است‌‌
  • Hasta olduğun zaman günahından istiğfar eder durursun.
  • آن زمان که می‌‌شوی بیمار تو ** می‌‌کنی از جرم استغفار تو
  • Sana günahın çirkinliği görünür; iyileşince yola geleyim diye niyet edersin. 625
  • می‌‌نماید بر تو زشتی گنه ** می‌‌کنی نیت که باز آیم به ره‌‌
  • Bundan sonra kulluktan başka bir iş ihtiyar etmeyeyim diye ahdeylersin.
  • عهد و پیمان می‌‌کنی که بعد از این ** جز که طاعت نبودم کار گزین‌‌
  • Şu halde bu yakinen anlaşıldı ki hastalık sana akıllılık, bahşediyor.
  • پس یقین گشت این که بیماری ترا ** می‌‌ببخشد هوش و بیداری ترا
  • Ey asıl arayan kimse! Şu aslı bil ki kimde dert varsa o, koku almış, dermana ermiştir.
  • پس بدان این اصل را ای اصل جو ** هر که را درد است او برده ست بو
  • Kim daha ziyade uyanıksa o daha ziyade dertlidir. Kim işi daha iyi anlamışsa onun benzi daha sarıdır.
  • هر که او بیدارتر پر دردتر ** هر که او آگاه‌‌تر رخ زردتر
  • Hakk’ın cebrinden agâh isen feryadın nerede? Cebbarlık zincirini görüşün hani? 630
  • گر ز جبرش آگهی زاریت کو ** بینش زنجیر جباریت کو
  • Zincire bağlanan nasıl olur da neşelenir? Hapiste esir olan nasıl hürlük eder?
  • بسته در زنجیر چون شادی کند ** کی اسیر حبس آزادی کند
  • Eğer ayağını bağladıklarını, başına padişah çavuşlarının dikildiğini görüyorsan.
  • ور تو می‌‌بینی که پایت بسته‌‌اند ** بر تو سرهنگان شه بنشسته‌‌اند
  • Gayrı sen de âcizlere çavuşluk etme. Çünkü bu vazife âcizlerin huyu ve tabiatı değildir.
  • پس تو سرهنگی مکن با عاجزان ** ز آن که نبود طبع و خوی عاجز آن‌‌
  • Mademki görmüyorsun; Tanrı’nın cebrinden bahsetme! Görüyorsan hangi gördüğünün nişanesi?
  • چون تو جبر او نمی‌‌بینی مگو ** ور همی‌‌بینی نشان دید کو
  • Hangi bir işe meylin varsa o işte kendi kudretini apaçık görür durursun; 635
  • در هر آن کاری که میل استت بدان ** قدرت خود را همی‌‌بینی عیان‌‌
  • Hangi işe meylin ve isteğin yoksa... Bu, Tanrı’dandır diye kendini Cebrî yaparsın!
  • و اندر آن کاری که میلت نیست ** و خواست خویش را جبری کنی کاین از خداست‌‌
  • Peygamberler, dünya işinde Cebrîdirler, kâfirler de ahiret işinde.
  • انبیا در کار دنیا جبری‌‌اند ** کافران در کار عقبی جبری‌‌اند
  • Peygamberlerin, ahiret işinde ihtiyarları vardır, cahillerin de dünya işinde.
  • انبیا را کار عقبی اختیار ** جاهلان را کار دنیا اختیار
  • Zira her kuş, kendi cinsinin bulunduğu yere gider, bedeni, geride uçmaktadır, canı daha tez, daha ileri gitmekte!
  • ز آن که هر مرغی به سوی جنس خویش ** می‌‌پرد او در پس و جان پیش پیش‌‌
  • Kâfirler “Siccin” cinsinden olduklarından dünya zindanına rahat rahat gelmişlerdir. 640
  • کافران چون جنس سجین آمدند ** سجن دنیا را خوش آیین آمدند
  • Peygamberler, "İlliyyin" cinsinden olduklarından can ve gönül İlliyyinine doğru gitmişlerdir.
  • انبیا چون جنس علیین بدند ** سوی علیین جان و دل شدند
  • Bu sözün sonu yoktur, fakat biz yine dönüp o hikâyeyi tamamlayalım:
  • این سخن پایان ندارد لیک ما ** باز گوییم آن تمامی قصه را
  • Vezirin, halveti terk etmede müritleri ümitsiz bırakması
  • نومید کردن وزیر مریدان را از رفض خلوت
  • Vezir içerden seslendi: “Ey müritler, benden size şu malûm olsun.
  • آن وزیر از اندرون آواز داد ** کای مریدان از من این معلوم باد
  • Ki İsa bana “Hep yakınlarından, arkadaşlarından ayrıl, tek ol,
  • که مرا عیسی چنین پیغام کرد ** کز همه یاران و خویشان باش فرد
  • Yüzünü duvara çevirip yalnızca otur, kendi varlığından da halveti ihtiyar et” diye vahyetti. 645
  • روی در دیوار کن تنها نشین ** وز وجود خویش هم خلوت گزین‌‌
  • Bundan sonra konuşmaya izin yok, bundan sonra dedikodu ile işim yok.
  • بعد از این دستوری گفتار نیست ** بعد از این با گفت و گویم کار نیست‌‌
  • Dostlar, elveda! Ben öldüm, yükümü dördüncü göğe ilettim.
  • الوداع ای دوستان من مرده‌‌ام ** رخت بر چارم فلک بر برده‌‌ام‌‌